All language subtitles for Benden Ne Olur

Bir kalkmışım, kuşanmışım
Bir anda havalanmışım

Bir kuşmuşum
Nerelerde bulunmuşum

Bir kuşmuşum
Çalışmışım, başarmışım

Nerelerde dolanmışım

Bir kuşmuşum
Meleklere dokunmuşum

Bir kuşmuşum
Dünya bir kazan, ben de kepçe olmuşum

Kırılmışım, başarmışım

Yol almışım, yol almışım

Başarmışım, ben olmuşum
Ben olmuşum, ben olmuşum

Ben olmuşum
Orada burada açmaktan yorulmuşum

Durulmuşum, durulmuşum, durulmuşum

Durulmuşum, durulmuşum

Hop!

Merhaba! Sertab ben. Sertab Bal.

Ablam Harika.
Işığı gözlerinizi aldı, biliyorum.

Ama zaten annemler
onun adını bilerek koydu bence.

Adı gibi harika birisidir.

Benim adımın anlamı ne? Sertab.
Asi, inatçı, direngen.

Direngen?

Neyse, konumuz o değil zaten,
konumuz benim.

Ben İngiltere'de
işletme master'ı yapmıştım aslında.

Ondan sonra bir bar açmak istedim,
hayalimdi.

Ama bu kararım
annem tarafından onaylanmadığı için

İstanbul'a zorla geri döndürüldüm.

Şimdi işte ablamda kalıyorum.
Benden ne olur diye düşünüyorum.

Öyle. Eminim çok yakında bulacağım.

-İyi ki doğdun Harika
-Hemen mi ya? Bir dakika. Dur.

Aç ışıkları. Böyle olur mu ya?

Dur bir saniye ya. Böyle kutlama mı olur?
Hiçbir şey asmadık, süslemedik burayı.

-Tamam canım, ne olacak…
-Diyeceksiniz.

Ama ben tabii ki bir şey düşündüm.

-Hayır.
-Şahane bir sürprizim var Harika.

Biliyorsunuz çok severim sürprizleri.
Allah aşkına.

Geliyor bir şey. Geliyor.
Bundan bir şeyler geliyor.

-Hop!
-Ay!

Bir şey olmaz.

-Bu ne?
-Bu kutlama için İngiltere'den getirildi.

Bir dakika.

Sertab, sen bunun evde yapılan bir şey
olduğundan emin misin?

Evet ya, İngiltere'den getirdim.

Hah! Hadi.

İyi ki doğdun Harika

Ben olmuşum, ben olmuşum, ben olmuşum

Ben olmuşum
Orada burada gezmekten bozulmuşum

Boğulmuşum, boğulmuşum

Bakayım.

Kötü yanmış ya.

-Üst kat mı?
-Üst katta.

Şu hâle bak ya. Ne kötü oldu.

-Nasıl oldu, biliyor musunuz?
-Vallaha bilmiyorum.

Nasıl olacak ki şimdi bu?

Yani…

İşini işi yapan erkek cazibesi
her zaman çalışıyor tabii yani.

Kardeşim, bu nedir ya?

-Efendim?
-Soldakini diyorum. Şunu.

Maşallah.

Kızım, sen ne diyorsun ya?

Evimi yaktın. Evimi!

O ev benim kaç yıllık emeğimdi,
sen biliyor musun?

Ama nerede?

Sen kendinden başka birini
ne zaman düşündün ki?

Tabii ki hiçbir zaman!

Biliyor musun babam ne diyor?

"Bırakın, çok gitmeyin üstüne,
belki de kapasitesi bu kadardır."

Belki de gerçekten
kapasiten bu kadardır, ha?

Ama tamam.

Bundan sonra yok öyle beleş hayat
Sertab Hanım.

Yaptıklarının sonuçlarına katlanacaksın.

Artık yalnızsın.

Madem geldin İstanbul'a
tek başına yaşamayı da öğren.

-Harika, tamam, yeter. Abarttın ama.
-Ne tamam ya?

Bırak Allah aşkına ya.
Bundan bir bok olmaz.

Günü kurtarsam ah, ne olur?
Ah, ne olur?

Benden ne olur?
Ne olur?

Sakız şirketinde çalışmak
çok önemli bence.

Yani bir kere sakız stres atıyor.
Sonra ağzı oyalıyor.

Acıktırmıyor da.

Ben çok önemsiyorum
sakız şirketinde çalışmayı.

Sertmiş biraz.

Tabaklar tabii çok önemli hayatımızda.

Yani tabaklar olmasa ölürüz.

Hani, yiyemediğimiz için.

Ben savunma sanayisine
aşinayımdır aslında.

Ben göremedim CV'nizde öyle bir şey.

Yok, yazmadım.

Üç ders sonra bırakmak zorunda kaldım da,
benim bileklerim çok inceymiş.

Anlamadım.

Yani şey, sanayi değil de
savunma sanatı bu arada.

Şimdi Sertab Hanım,
biz çok köklü bir et lokantasıyız.

Dedem Ekmelettin
burayı 60 yıl kadar önce kurmuş.

Biz de elimizden geldiğince bu mirası
en iyi şekilde götürmeye çalışıyoruz

ama tabii zaman değişti, şartlar değişti.

Biraz değişmek, yenilenmek lazım.

Ben personal management'a
çok değer veren birisiyim.

Siz bu bağlamda bize ne katabilirsiniz?

-Neşe.
-Nasıl?

Tabii algıyı doğru yönetmek lazım.

İnsanlar burada yemek yedikleri zaman

kendilerini böyle ayrıcalıklı
hissetmeliler.

Böyle masalardan kahkahalar yükselmeli,

insanlar en iyi anılarını
burada yaşamalılar.

Ne bileyim, böyle aileler,
sevgililer, en yakın arkadaşlar,

bütün kutlamalarını yapmak için
hep buraya gelmeliler mesela.

Buranın böyle uğuruna,
hissine inanmalılar.

Burası böyle onlardan birisi gibi olmalı.
Değil mi?

Hayırlı olsun.

-Gerçekten mi?
-Evet.

Vallaha Sertab, helal olsun sana.

Bu kadar kısa sürede hem ev, hem iş.

Hani biraz da
mahcup etmiyor değilsin yani.

Allah allah.

Aman tütsümüzü de yakalım da

nazar değmesin.

Aman aman, sana da nazar değmesin.

Sertab, sen ne yapacaksın
gerçekten o etçide?

Nasıl ne yapacağım ya?
Pazarlama müdürüyüm ya Masal.

-Ekmelettin'de?
-Ekmelettin'de. Ne var?

Amerikan sakız şirketinde olsa
daha mı havalı olacaktı?

Yani günün sonunda onlar bir sakızı
satmak için uğraşıyorlar, ben de sarıkızı.

Ne farkı var? Sonuçta hepimiz
kapitalist düzenin piyonları değil miyiz?

Değil mi?

-İş bulamadım demiyor da.
-Buldum işte.

Bari bir yatak alsaydım sana.

Asla. Ben böyle yavaş yavaş halledeceğim.

Ben de sana bunu aldım
ev hediyesi olarak arkadaşım.

İstediğin yere koyarsın.

Ben sana bonsai alacaktım da vazgeçtim.
İki güne öldürürsün sen onu.

Haklısın, iyi etmişsin. Sağ ol.

Aferin kız sana.
Bak, iki haftada neler başardın.

Helal olsun arkadaşım.

Bak şimdi, iş tamam.

Ev de tamam. Geriye ne kaldı?

Aşk.

Vallaha, şu bankanın altın çocuğunu
yapalım diyorum ya sana. Ciddiyim.

Hah! Buyurun Gamze Hanım.

Özür dilerim ya.

Canım evim.

Sen de ben de yeni başlıyoruz hayatımıza.

Her şey aşırı güzel olacak.

Yürüdün mü, yol aldın mı?

Hüzünlerden de geçtin mi?

Yoruldun mu?

-Sertab Hanım!
-Muzaffer Bey, ne oldu?

İki dakika beklerseniz
aidat makbuzunu vereyim.

07.52'yi kaçırırsam
08.07 dolmuşunu da kaçırıyorum, ne olur.

Kapıya bırakın, kapıya.

Hüzünlerden de geçtin mi?

Yoruldun mu, daraldın mı?

Güzellerden de seçtin mi?

Kolay gelsin.

-Günaydın.
-Günaydın.

-Haydar abi, ne diyorsun yeni isme?
-Efendim?

Yeni isim diyorum, çok iyi olmadı mı?

-"Ekmelettin Et Lounge."
-Ne fark eder ki?

Ne fark eder olur mu ya?

İnsan kendinden ne kadar havalı bahsederse
o kadar havalı görünür.

Böyledir bu işler.

-Efendim Gamze?
-Akşam saat 10'da seni almaya geliyorum.

İtiraz istemiyorum.

Seni bankanın altın çocuğuyla
tanıştıracağım.

Gamze, Allah aşkına, uğraştırma beni ya.
Hiç hâlim yok.

Kızım, senin checklist'e
cuk diye oturuyor ya çocuk!

-Gerçekten mi?
-Vallaha diyorum.

E, iyi o zaman. Tamam, görüşürüz akşam.

Haydar abi,
ben üstümü değiştirip geliyorum.

Gözlerin ela mı, yeşil mi,
tam çıkaramıyorum.

Yeşil.

-Yeşil?
-Evet.

-Dans eder misin?
-Yerinde sallanmak iyidir.

Ben kendime bira alacağım, ister misin?

-Bir sonrakini ben ödeyeceksem olur.
-Anlaştık.

Gamze, Allah checklist'imden adam yapmış,
sen de bulup getirmişsin, helal olsun.

Kız, yavaş.

Bana bak, sakın tavrını bozma.
Çocuğu da korkutma, tamam mı? Az iç.

İçmiyorum ya!

-Hoş geldiniz. Ne alırsınız?
-Merhaba. Bir köfte ekmek rica edeceğim.

-Tabii.
-Ben de bir mercimek çorbası alayım.

-Ben de bir mercimek rica edeyim.
-Hayhay.

Ben çok severim de köfte ekmek,
buranınkini yememiştim.

Sen de içtin bayağı aslında
ama hiç bozmadın kendini.

Eh. Sınırımı biliyorum diyelim.

Çok teşekkürler. Elinize sağlık.

Afiyet olsun. Köfte hemen geliyor efendim.

Çok teşekkürler.

Sinirim çok bozuldu.

-Ne oldu? Nereye gidiyor?
-Bilmem. Gelir herhâlde.

-Taksiye bindi.
-Bakayım.

Köfte yiyelim biz.

Çorbayı boş ver, içmeyelim hiç.

Sen başkalarının yanında da hiç içme,
böyle bir çorba içme şekli…

İki tane köfte alalım mı biz?

Abla, sahilden mi gideyim
yoksa Levent'ten mi gideyim?

Yok, uzaktaki Arnavutköy.

Uzak olan Arnavutköy
yalnız şehir dışında kalıyor.

Ona taksimetrenin üzerine
20 lira koyuyoruz.

Kural böyle yani, onu ben koymadım.

Zaten siz orada oturuyorsanız
bilmeniz gerek.

Taksi fişi var mı?

Patrona kilitleyeceğim
diyorsunuz abla, ha?

Var, taksi fişi de var.

-Firm FM'i açar mısınız?
-Açayım abla.

Firm FM…

Herkesin keyfi kaçar

İstanbul'da fırtına var

Bir buçuk tanem

Bir buçuk tanem

Allah'ım, seri katil mi acaba?

Türkiye'de seri katil yok ya.

Neyse gideyim… Evime gideyim ben ya.

Hırlı mı, hırsız mı, manyak mı?

Seri katil demeyelim de
çocuklarının babası diyelim.

Oy maşallah! Bu nasıl uşak be!

Ay, saçmalama ya! Gideyim evime ben.

Yavrum, bak, ben böyle bir şey görmedim,
dön bir bak.

-Doğru mu söylüyorsun ya?
-Yemin olsun. Anam!

Tamam, bak,
sadece sen sus diye dönüyorum yani.

Hatırın için.

Enis, şarkıya gir.

Seni yerler, yerler

Seni ham yapar bu zilliler

Yaylanmadan yürü

Yoksa günah bizden gider

Ye, ye, ye

Çıtır çıtır

Teşekkür ederim.
Kusura bakma, kartı unutmuşum.

Zararsızım, merak etme.
37 numarada oturuyorum.

Adım Soner. Seninki?

Benimki yok canım. Ben bekârım.

Onu değil, adını sordum.

Sertab ben.

-Memnun oldum Sertab.
-Ben de.

İş mi yakın?

Sayılır. Senin?

Yo.

Uzak benim işim.

Ama ben seviyorum böyle
doğayla iç içe, şehir dışı falan.

Bir şey diyeceğim, sen…

Hiç…

Hiç beni tanımadın mı ya?

Yo.

Ama zaten bu rezidansların
sıkıntısı o ya, öyle…

Nerede o eski apartmanlar,
insan komşusunu bile tanımıyor.

-Bu yapıyor böyle, yeni ya.
-Evet, arada yapıyor.

Öyle yani işte.

Londra'da bar açacağım diye tutturunca
annemler zorla getirdi geri beni.

Mantıksız bir fikir değilmiş aslında.

İşte insan hayal kurarken
mantık aramıyor ki.

İster misin? Daha burada kalacağız gibi.

-Köfte ekmek mi o?
-Evet.

Asansöre bindiğimizden beri
kokusu burnumda da.

-O zaman seviyorsun.
-Bayılırım.

Sen bunu Karpuz Büfede yiyeceksin esas.

Bu, şey, The Rhyme, The Rhyme Bar.
Onun yanındaki Karpuz Büfe, değil mi?

Sen de mi biliyorsun?

Bayağı iyi.
Tek geçiyorum orayı. Bayağı iyi.

Buyurun efendim.

İçip içip dağıtma?

Dürüst olacağım, içiyorum
ama dağıtmak yok.

-Kıskançlık?
-Öz güvensizlik, geçiniz.

Peki. Durmadan hesap ödeme?

Bir erkeğin güçlenen bir kadın karşısında
üstünlük kurma çabası.

Oha. Ben gibi konuştun.

Neyse.

Dans eder misin?

Tarkan, o iyi ediyor.
O etsin. Ben etmiyorum.

Tamam.

Ağzını şapırdatmadığını da gördük
burada, pratikte.

Sen vallaha tebrik ederim,
büyük ödülün sahibi oldun.

Ödülüm ne?

Ne?

Yani…
Asansörde kalınacak en iyi partner ödülü.

-Kötü mü?
-Yo.

Olur.

Tüh ya.

Ne yapalım, kalkalım mı?

Kalkalım tabii.

Sağ ol.

Bu arada,
tanıştığıma gerçekten çok memnun oldum.

Ben de.

Görüşürüz o zaman.

Köfte ekmek soğansız yenir mi? Aptal ya.

Günaydın Sertab! Sertab, günaydın!

Ne bu enerji sabah sabah ya?

Demek ki sen de
sabahları böyle uyanmak istiyorsun.

-Nasıl?
-Aslında ben senim ya.

Sen de sabahları
böyle uyanmak istiyorsun demek ki.

O gücü kendinde bulmak için
sabahları beni böyle hayal ediyorsun.

Mantıklı.

Dün gece çok güzel değil miydi ya?

Ama keşke hayallerimdeki gibi tanışsaydık.

Hayallerinde bir tek ben varım sanıyordum.

Üzüldün mü?

-Hayal tanışman mı var senin?
-Herhâlde.

Bana çok ucuz geldi.

Bu kız beni sever

Bu kız beni öldürür

Bu kız bana güzel hayaller gördürür

Saten elbise alacak param yok ki,
daha kostümde patladım.

Ama tabii şöyle de olabilirdi…

Bu kız beni tutar

Ve kendine çeker

Bu kızla bana bir oda, bir yatak…

Arkadaşlar, deadline'ı
bir ay sonra dolacak olan raporların

executive summary'sini bekliyorum,
farkında mıyız?

Özendiğin şeye bak.
Öyle konuşunca havalı mı oluyorsun?

Hayır ya.

Çocuğun önünde
önemli biri gibi gözükmekten bahsediyorum.

Plaza kadını olayım,
yarı İngilizce yarı Türkçe konuşayım,

bir erkek de beni duysun,
benden etkilensin diyorsun yani.

Ben doğru mu anlıyorum?

Sen şimdi böyle söyleyince olmadı.

Böyle olmadı, tamam, istemez.
Sil onu, sil.

Arkadaşlar, önemli bir haberim var.

Çok gururluyum her şeyden önce.

Yaptığım değişimler
nihayet meyvesini verdi.

Az önce Babamın Hikâyesi dizisinin
yapımcısıyla konuştum.

Hazır mısınız, geliyor.

Ellinci bölüm kutlama yemeğini
bu akşam burada yapacaklar!

Babamın Hikâyesi ne ya?

-Dizi. İzlemiyor musun?
-Yo.

Benim evimde televizyon yok.
Tercih meselesi.

Herkes işinin başına.
Bugün hata istemiyorum.

Magazincileri arayayım o zaman.

Ama yanlış mevsimde geliyorlar.

Tamam Haydar abi, sakin ol ya.

-Tabaklar nerede?
-Biraz acele edelim.

Tamam şef.

Hayırlı akşamlar.

Çıkışta konuşalım.

Merve Hanım, hoş geldiniz.

Eser çok yakışıklı değil mi?

Soner değil mi o çocuğun adı ya?

Sertab! Dizideki adı Eser.

Merve de geldi.

Televizyondakinden çok daha güzelmiş.

Hoş geldiniz.

Hoş bulduk.

Siz değerli Babamın Hikâyesi
oyuncuları için minik bir sürprizimiz var.

Nice 50 bölümlere.

Soner!

Sana ne oluyor, hayranları atlasın üstüne.

Sana ne oluyor yani?

Gel!

Sabahtan beri anlatıyorsunuz
adam şöyle jön, böyle yakışıklı,

atlasanıza adamın üstüne!

Çok güldüler mi arkamdan?

Yo. Niye gülecekler ki yani?

Gülünecek bir şey yapmadın.

Aksine ben teşekkür etmeye geldim.

Artık bir dahaki sefere
kahramanlığı ben yapacağım.

Rica ederim canım, ne olacak.

Sertab…

Bu arada, salçalı da çok güzelsin.

İlk görüşte aşka inanır mısın?
Pardon, ikinci.

"İlk görüşte aşka inanır mısın?
Ya da ikinci."

Yavrum, filmlerde oluyor öyle şeyler.

Zaman olmuyor ya,
100 dakikada veriyorlar duyguyu.

Sen geç onları.

Çok yükseldim çocuğa ben,
çok yükseldim ya.

Yavrum, yüksel
ama etrafında kameralar, at gibi kadınlar…

Tövbe estağfurullah, sen benim buramda.

Sana karşı da günaha girmek istemiyorum.

-Ama gözün korkmuyor mu?
-Yo.

Çocuk hiç öyle birisi değil ya.
Gördün işte. Değil mi?

O zaman yürü be.

Bir şeyler hissediyorsan yürü.

Tutarlılıkta Enis Arıkan gibi ol diyorsun.

Git. O hissin peşinden git diyorum.

Gideyim, değil mi, ne olur ya.
Hadi, gideyim, tamam.

En kötü ne olabilir ki?

Karşıma çıksan
Ah, ne olur?

Ah, ne olur?
Benden ne olur?

Bir benim olsan
Ah, ne olur?

Ah, ne olur?
Bizden ne olur?

Sonunu düşünmezsem ne olur?

En kötü ne olur?
Neler beni bulur?

Hep kötü günler mi beni bulur?

Kötü mü olur?
Hep kötü mü olur?

Ah, alışsam mı, katlansam mı?

Bir patlasam mı?

Şahane anlar olsun diye çalışsam mı?

Sertab Hanım, ben alayım onları.

-Yok ya.
-Alayım.

Muzaffer Bey, bir şey soracağım.

Bizim apartmanda
ünlü biri mi oturuyormuş, neymiş,

öyle konuşuyorlardı da duydum.

-Soner abiyi mi diyorsun abla?
-Galiba.

Haftada bir iki geliyor uyumaya,
seti yakın diye.

Ben alayım.

Ah, ne olur?
Benden ne olur?

Bu çocuk ne bir story paylaşıyor,
ne bir şey ya.

Varsa yoksa çekim fotoğrafları.

Farkında mısınız, biz şu an Türkiye'nin
en ünlü adamlarından birinin peşindeyiz.

Size de tuhaf gelmiyor mu?

Vallaha bana geliyor.

İyi de sen bu çocukla
apartmanda da mı karşılaşmadın?

Esas bomba orası.

Çocuğun seti yakınmış bizim apartmana.

Öyle arada haftanın iki, üç günü
gelip orada kalıyormuş.

-Vay be.
-Hayatlara bak.

Vay anasını arkadaş ya.

Herif benim kirasını zor ödediğim yere
king size yatak muamelesi yapıyor.

-Öyle düşün.
-Mükemmel. O zaman buna içiliyor.

Bir şey soracağım.

Sen ne zaman
Kenya'ya gidiyorsun okul açmaya?

Fonun onaylanmasını bekliyorum,
bugün yarın hallolur herhâlde.

Sonra da ben giderim.

Arkadaşım, vallaha
ben seninle gurur duyuyorum.

Bak, bir insanın arkadaşının
böyle bir iş yapması.

Duygulanacaksın sen yine.

Vallaha gözüm dolacak gibi oluyor
ama güzel bir gece, bozmak istemiyorum.

Senin işler nasıl gidiyor peki?

-Gayet iyi, keyfim yerinde, mutluyum.
-Ekmelettin'de?

Ekmelettin'de Masal.

Vallaha ben Ekmelettin bilmem,
seninle gurur duyuyorum Sertab.

Yangından sonra epey yol katettin.

Hani böyle çok büyük işler değil
ama sonunda sen de günü kurtarıyorsun.

Ayaklarının üstünde duruyorsun.

Vallaha ben…

İlla sakarlık yapacaksın, değil mi?

Bir elinin ayarı olsun.

-Hadi ya, artık içeri, hadi.
-Hadi artık gidiyoruz.

Ömrümüz kısa, yetersin yar

Götürün beni evime

Salmayın beni ellere

Bırakın da seveyim

Ben çok güzel severim

Yavaştan kalkarım

İşin gücün var anlarım

Shot'la bizi.

Tekila.

-Tekila?
-Tekila değil.

Tuzsuz, limonsuz.

Tuzsuz, limonsuz.

Allah allah.

Yani her seferinde niye…

Vur, vur.

Sen bunu yenisini şey yap.

Her seferinde…

Tamam arkadaşlar.

-Teşekkürler.
-Teşekkür ederim.

Kafayı çatlatmışsın

-N'aber Sertab?
-İyi, senden?

İyi. Yine karşılaştık.

Gerçi asansörü tercih ederdim ama.

-Soner Bey, bir selfie çekilebilir miyiz?
-Tabii.

Okay?

-Teşekkürler.
-Bay bay.

İşin zor vallaha.

Apartmanda da göremedim bir daha seni.

Dizi araya girdi, yolum düşmedi çok.

Ha. Oraya yol yapılması bile
mucize ya zaten.

Ne diyeceğim…

Köfte ekmek yemeye gidelim mi?

Yok ya, iyi böyle.

Peki.

O zaman ben de tek başıma yerim.

Murat, kaçalım.

Al bunu. Al bunu iç bir. Al bunu iç.

Oğlum, ısrar eder zannettim ya!

Sana niye ısrar etsin?
Adam seksen tane kızla fotoğraf çekiliyor.

Sen kimsin sana ısrar etsin ya?

-Ne oldu ki?
-Adam köfte ekmek yiyelim mi diyor.

Bu da "Ben burada iyiyim" diyor.

-Sen su katılmamış geri zekâlısın.
-Öyle değil midir ya?

-Ne oldu ki ya?
-Beni dinlemiyor musun Gamze? Anlatıyorum.

Aman iyi, tamam be. Ben şişeyi alıyorum.

-İçsin bu ya.
-Al bunu da iç.

Hop. Tamam.

Ben yemin ediyorum
senden artık usandım ya.

Beş yaşından beri…

Altı tane içtim diye bana kızılmaz!

Bir sakin ol.

Niye durduk şimdi?

-Bana bak…
-Soner!

Bir dakika. Bir saniye…

-Rica ediyorum.
-Sen beni biliyorsun. Öpeyim bir.

Allah'ım, yardım et.

-Bak, ısrar etmedi, etmedi, köfteye geldi.
-Bağırma.

-Hayır, ben bağırmıyorum.
-Bağırma.

Sakin sakin…

Oğlum, ben sadece…
Benim üzerime geliniyor şu anda.

Mis gibi kokuyor bak.

Yalvarıyorum iki dakika sus.
Yalvarıyorum bak.

-Bana bak. Çok mu kötüyüm?
-Tamam, bir şey demedim.

Çok kötü.

Yani biraz böyle floresanla alakalı
bir durum var ama iyisin.

-Allah belasını versin floresanın.
-Bak.

Floresan var ya, iki insanın
bir araya gelmemesi için üretilmiş

en geri zekâlıca şey floresan.

-Sarhoş.
-O kadar mı?

-Bir sus.
-Geliyor.

-Geliyor. Çocuk buraya geliyor.
-Vallahi geliyor.

Geliyor. Hişt! Geliyor.

Susar mısın?

-Merhaba. İyi akşamlar.
-İyi akşamlar!

-Afiyet olsun.
-Teşekkürler.

Bir fotoğraf çekilebilir miyiz?

Geçmiş olsun.

N'aber?

-İyi, senden?
-İyi.

Bir sonraki buluşmamızı
şansa bırakmayalım diyorum.

Numaranı yazsana.

Yazma. Hemen yazma.

Son numarasını yanlış yaz.

Yazar mı hiç?

Yarına plan yapma.

Birlikteyiz.

-Kusura bakmayın, rahatsız ettim.
-Yok canım, estağfurullah.

-Umarım iyidir.
-Biz de.

Severek izliyoruz.

Devam.

Allah seni kahretsin artık ya.

-Kız, onu niye çıkarıyorsun?
-Ne ya?

Hadi ya gidelim evimize,
ne yapıyoruz burada?

Sertab Hanım,
Soner Bey gönderdi, afiyet olsun.

Romantizmin dibi!

Soner'in köftesini önce sen ısır,
sonra ben ısırayım.

Niye her yerde çıkarıyorsun bakayım bunu?

İkizlere takke!

Şunu çantaya koy!

Üç tanesi bir milyon!

Bu mutfağın iç kısmında
çekmiyor bu telefon ya.

Ne güzel işte, herkes işinin başında.

Telefon erkeği mi, mesaj erkeği mi acaba?

Ne demek şimdi?

Şimdi şöyle Haydar abi,

mesaj erkeği,
böyle nasıl diyeyim, rahattır.

Böyle vakti boldur. Kısmetçidir.

Ama telefon erkeği öyle mi?
Net olur. Çözüm odaklıdır telefon erkeği.

Ben telefon erkeği severim mesela.

Sertab Hanım?

Ama burası bir iş yeri.

Malum iş yerinde de iş yapılır.

Sosyal medya raporlarını bekliyorum.

Bak, filmlerdeki kızlar
böyle ilişki yaşamaya başlayınca

hayatlarındaki her şey duruyor böyle.

Normalde öyle mi?

Bak, her ne olursa olsun
sabah dokuzda işe geleceksin.

Sabah dokuzda işe gelmek için
altıda uyanacaksın.

Dört tane vasıta değiştireceksin.

E, bu ne demek şimdi?

Zor demek yani Haydar abi, zor.

Harika, kapa, meşgul etme ya.

Mesaj erkeği bu.

Ama ben de kısmetçiyimdir şimdi Enis.

Sen öylesindir, hı-hı.

Şimdi bana bak. Bu gömlek mi, pantolonla…

Yoksa bu elbise mi?

-Hiç giyinmesen mi be, şöyle efil efil?
-Çüş!

-Saç?
-Saç?

Ne giyeceğime karar vereyim,
ona göre bakacağız.

-Lülük lülük mü?
-Olmaz öyle ya hevesli gibi.

Böyle normal doğal bir şey yapacağım.

-Makyaj?
-Makyaj?

Makyajı, biraz böyle parlatayım buraları
falan diyorum böyle, doğal.

Olur, tamam. Mantıklı.

Topuklu giymeyeyim,
değil mi öyle kompleksli gibi?

Balım, giyme zaten, selvi boylusun sen.

Hediye?
Çocuğun evine öyle eli boş gidilmez.

-Yoldan alırsın iki dakika be.
-Alırım, tamam.

-O zaman oldu.
-Oldu oldu, çok iyi oldu.

Zaten en kötü ne olabilir ki?

En kötü çocuğun evine ayakkabıları çıkarır
babet çorabıyla girerim.

Iy! Kokarmış ayağın yeril yeril.
Oy Allah'ım!

Bu nasıl oldu?

Hiç olmadı bu.

Liseli misin sen?

Adın çıkar onunla, olmaz.

Hoş geldin.

Gel, gel, mutfaktayım.

Ya…

Ben aslında senin evin için
bir hediye aldım ama…

Yani, buraya hiç yakışmaz.
Kullanmazsan kırılmam.

Niye öyle diyorsun ya?

Bakayım.

Bence gayet tatlı.

Bak şimdi.

Ve eve gayet renk kattı bence.

Baktıkça tam seni hatırlamalık.

Zahmet etmeseydin,
dışarıda yerdik aslında.

Bu söyleyeceğim şeyi
sakın egosal algılama ama

fotoğraf çektirmekten yanına gelemedim
geçen gece, biliyorsun.

O yüzden evi hep böyle
güvenli alan olarak görüyorum.

Ev iyidir.

Evin çok güzel gerçekten.

Zaten bizim orada ne yapıyorsan…

Orayı diziye yakın diye tuttum.

Dizi bitince de çıkacağım.

-Nasıl?
-Yani, çok etkilenmedim.

Ben etkilendim.

Açsana şunun sesini!
Bayılırım. Benim şarkım bu.

-Senin şarkın ne?
-Benim bir şarkım yok sanırım.

Sen o zaman "doğru an, doğru müzik"
ikilisine denk gelmedin henüz.

Yani… Bence erkeklerin şarkıları yok ya.

-Ya da öyle anlarımız yok bizim.
-Cinsiyetle ne alakası var ya?

Doğru anda,
doğru şarkıyı dinlediğin zaman, böyle…

hayatında ne oluyorsa olsun
bırakır kendini dans edersin.

-Ya da doğru şarkıya denk gelmemişsindir.
-Ben dans etmem.

Biliyorum, söylemiştin.

Dans etmek derken böyle…
Böyle müziğe kapılırsın.

Zamana ihtiyacım var demek ki.

Daha o şarkıyı duymadım demek ki.

Hayatının yemeğini yemeye hazır mısın?

Evet…

Hadi gel.

-Teşekkür ederim.
-Rica ederim.

-Yardım etseydim.
-Yok ya. Ne gerek var, ne olacak?

Bu viskiler ne ya bu kadar?

On yıllık emek onlar, biliyor musun?

Nasıl 10 yıllık ya?
On yıllık paranı bunlara mı verdin?

Yok ya. Yani biriktirmem 10 yılımı aldı.

Ama nereden baksan
o kadar para harcamışımdır bunlara.

Mesela bak.
Bu viskinin uzayda damıtıldığı söyleniyor.

Çok ciddiyim.

Vay be. Canım istedi vallaha.
Shot mı içsek?

Ne shot'ı ya?
Viski buzsuz ve yavaş içilir.

Evet.

Buzsuz ve yavaş.

Hadi gel, film seçelim.

Ya ben seçmeyeyim ya.

Benim romantik komedilerden
fenalık geçirirsin.

Niye ya? Bir dene. Ne olacak?

Vallaha bana bırakırsan
Bir Aşk İki Hayat'tan girerim,

Hadi İnşallah'tan çıkarım, sen bilirsin.

İkisini de bilmiyorum desem?

Hayda!

Yani tam kendimi romantik komedilere
teslim edecektim olana bak.

İzlesen bilirdin, bu asansörde kalmalar,
elektriklerin kesilmesi falan…

Hepsinin bir anlamı var aslında. Anlardın.

Galiba anladım.

Haydar abi? Hangisi?

O et biraz az pişmiş gibi.

Neye göre karar vereceğim diyorum?

Ya ilana bakan çok pişmiş et seviyorsa
"Yemem ben burada" demez mi?

Yani Amerikan sakız şirketindeki arkadaşı
çok özlüyorum bazen.

E, ara.

E…

-Sen neye karar verdin?
-Evlenmeye.

Gönül gözüm kapalı
Bilerek sana yazılıyorum

A penceresi aralı
Her yerine bayılıyorum

Yavrum baban nereli
Nereden bu kaşın gözün temeli?

Sana neler demeli
Ay, seni çıtır çıtır yemeli

Anam babam, aman
Kaçın kurası bu

Ne baş belası bu
Gönül kirası

Anam babam, aman
Kaçın kurası bu

Ne baş belası bu
Gönül kirası

Aman, bize nasip olur inşallah

Boyuna da posuna da bin maşallah

Senden gelecek cefalara
Nazlara, sözlere, sazlara eyvallah

-En çok neyini seviyorum, biliyor musun?
-Neyimi?

Hamaratlığını.

Vallaha, o konuda ben de
kendi hakkımı yiyemeyeceğim,

benim kadar hızlı sipariş vereni
bulamazsın.

Onlar da aşırı hızlı getiriyor.

İyi bir ikiliyiz bence.

Şaka bir yana gerçekten daha bir kere bile
yemeğini yiyemedik Sertab Hanım.

Vallaha kusura bakma,
daha da yiyemeyeceksin.

Herkes de yemek yapmasın, değil mi ya?

Ayrıca bu varken niye yemek yapayım ben?

Gerçekten çok iyi ya.

Oh! Yarasın.

Evet.

Ellerine sağlık.

Nüfus cüzdanını versene.

-Ne?
-Bir ver.

-Ne nüfus cüzdanı ya?
-Bir ver. Allah allah.

-Ne?
-Yok bir şey.

Ne o?

-Bakma.
-Tamam, bakmıyorum.

Al. Bu kadar.

Ne bu şimdi?

Ne?

Gittiğin her yer,
kaldığın ev, çalıştığın bar…

Hepsini görmek istiyorum.

Geçmişte yanında olamadığım
ne kadar an varsa hepsini.

Hepsini telafi edeceğim.

-Çok seviyorum seni.
-Ben de seni.

-Harika nerede?
-Yok ya, yemeğe yetişemeyecekmiş o.

İşi çıkmış.

Bir gün erken çıktım işten.
Onu göremeyeceğim.

-Niye göremiyorsun sen Harika'yı?
-Soner'de yemek yiyeceğiz de akşam.

Ay, bu çok güzel değil mi ya?

-Soner'e alsam mı bunu hediye?
-Güzelmiş gerçekten, al.

Al, onu hediye al da. Demeyeyim diyorum.

Siz bu Soner'le niye hep evdesiniz ya?

Londra'ya gidecekler.

Londra'ya gidileceği için.
Bak, bu nevresim çok güzelmiş, alalım mı?

Tamam, Londra'ya gidecekler de
niye İstanbul'da hiç dışarı çıkılmıyor,

sürekli evde oturuluyor, çok saçma.

Yani biz evde rahatız. Seviyoruz evi yani.

Rahat ediyoruz, ondan.

Tamam, şey yap, ara çocuğu gelsin,
bu akşam hep beraber yemek yiyelim.

Hem tanışalım,
sen bununla bizi hiç tanıştırmadın.

Allah allah, tanıştınız ya Karpuz Büfede.

Evet, tanıştık ya biz orada hani?

Biz bu nevresimi alalım artık.

Sen o nevresimi bir al ya!
Tanışmadık, karşılaştık, ikisi ayrı şey.

Tamam, bana ne ya, senin ilişkin sonuçta.

Böyle sürekli evde olmak da
bana bir saçma geliyor, neyse.

İnsana çıkmadan falan.

Rahat ediyoruz yani evde.

Her şeyin şeyi farklı.
Al sen bu nevresimi.

-Ne alaka ya?
-Ya…

Sen şimdi bana niye
çocuk gibi trip yapıyorsun ki?

-Niye bu kıza bunu yapıp duruyorsun?
-Benim arkadaşımdan mı utanıyor Soner?

-Alo?
-Soner?

Aşkım, şey diyeceğim,
haftalardır eve kapandık ya,

acaba diyorum, çok güzel bir yer açılmış,
akşam oraya mı gitsek?

Ama rahat bırakmayacaklar.
Biliyorsun, ev iyidir.

Aşkım, tamam,
bir kere rahat bırakmasınlar.

Hadi bak, itiraz istemiyorum.
Gidelim, tamam mı?

Sertab, anlamadın galiba yavrum.
Ben istemiyorum.

Ben seni anladım Soner.
Ben senin niyetini de çok iyi anladım.

-Ama ben anlamadım, ne diyorsun?
-Anlarsın yakında, gelmiyorum ben akşam.

Koca gün geçmiş.
Şimdi mi geliyor aklın başına?

Gergin insan, atla.

Bak, ben dün derdimi anlatamadım sana tam.

-Neymiş senin derdin?
-Sen!

Mutluyum seninle.

Huzurluyum.
İyi hissediyorum senin tarafında.

Ama benim taraflar karışık.

Yani siz ünlüler de…

Lafa gelince herkes gibi yaşıyorsunuz

ama özelde hep bir gizlilik,
bir karışıklık, bir olay.

Bir yere gideceğiz
fısır fısır konuşacaklar,

herkes bize bakacak,
güzel şeyler mi bunlar?

Sakınıyorum hepsinden seni.

Niye sakınıyorsun beni?
Ben tek nefeste sönüverecek çiçek miyim?

Oha! Bu ne?

Soner, burası ne ya?

Ya, bu ne?

Ya, inanmıyorum.

Bak, bana hayatımda yapılmış
en iyi ama en iyi sürpriz!

Dur, dur. Dur deli. Dur.

-Teşekkür ederim.
-Beğenmene çok sevindim.

Ne izleyeceğiz?

Şeyi de burada izleyelim mi?

Hatta bütün filmleri
burada izleyelim artık.

Tamam, izleyelim.

Ne oldu?

Şey… Bir şey yok.

Görsel hafıza var da bende.

Yani gördüklerim hislerimi tetikliyor.

Kaydediyorum bu anı.

Bu hissi hiç unutmamam lazım.

Bu hissi hiç unutmamamız lazım.

Hazır mısın?

Bunları benim styling yolladı
ama sen karar ver istiyorum.

Akşam için mi?

Tişört değiliz ya.

Dur bakayım.

-Takım güzel durdu, darlanır mısın?
-Ne bileyim.

Çok iyi.

-Beyaz üstüne?
-Aynen.

-Olur.
-Tamam.

O zaman takım.

Hiç sevmiyorum ya. Şov programı falan.

-Canlı yayın bir de.
-Niye? Alışık değil misin öyle şeylere?

Çok iyi görüneceksin bir kere.

-Okay'iz o zaman.
-Okay'sin.

Anlaştık.

-Teşekkür ederim.
-Rica ederim. Ne demek.

Kızlar, akşam Gece Gece Show'u
unutmuyorsunuz.

Soner çıkıyor, biliyorsunuz. Bay bay.

Ay! Styling by me.

Gece Gece'den herkese merhaba.
Ben Aslı Kızmaz.

Alkışsız başlamam.

Bugünkü konuğumuz mühim.

Çok yetenekli, çok yakışıklı.

Tüm Türkiye bu aralar ondan bahsediyor.

Ben de sizleri bekletmeyeceğim.

Karşınızda Soner Güler!

-Hoş geldin. Böyle kalalım mı, ne yapalım?
-Yok, ben…

-Ben tutunamayabilirim.
-Aman.

-Geçiyorum ben.
-Ben seni tutarım.

Böyle bir naziklik yok.

-Böyle geçiyorum.
-Buyurun, lütfen.

-Teşekkür ederim.
-Ben de biraz diyorum, şöyle geçeyim.

Soner Güler. Ben lafı uzatmam.

Seksen milyon biz tek yürek olduk,
bir sorunun cevabını bekliyoruz.

Dizideki evliliğin dillere destan,
herkes bu evlilikten bahsediyor.

Peki Soner Güler evliliğe nasıl bakıyor?

Yani hayatıma illa ki
birileri girecek, giriyor da.

Ama evlilik fikri uzak.

Evlilikle ilgili bir derdimiz yok
ama asıl soruma geçiyorum.

Soner Güler'in hayatında biri var mı?

Ya Aslı, füze atsaydın gece gece.
Değil mi yani?

Ben tekrar soruyorum,
hayatında biri gerçekten mi yok?

Çok düşündü.

Hayatımda biri yok.

Gerçekten bir sevgilim yok.

Okay. Arkadaşlar, o zaman ben
konumu değiştiriyorum.

Nasıl yok be? Yalancı!

…inanılmaz.

Hay ben senin kalıbına sıçayım ya.

Müzikle ilgileniyorsun.

-Duydun mu?
-Biraz ondan bahsedelim mi?

Müzikle aslında
14 yaşımdan beri ilgileniyorum.

Ama oyunculuk da…

Ben yokmuşum ya, beni diyor.

…günümün uzun bir vaktini
orada geçiriyorum.

Madem ben yokum…

…o zaman bu da yok.

Ne bileyim, bu da yok.

Hişt! Sertab, sakin ol.

O zaman bunlar da yok.

Yani madem ben yokum.

Yapma. Sertab, yapma.

Bu uzayda damıtılan da yok o zaman.

Ya da olma be, niye sakin oluyorsun ki?

Ulan adam 80 milyona yalan söyledi!

Sen kimsin lan? Sen kimsin?

Hadi ben hayalim, sen de mi hayalsin?

Biz ghost muyuz bacım? Biz kimiz?

Dök! Ne varsa dök!

Elemini, kederini dök. Oh!

Sefamız olsun. Dök bacım!

Çekil. Şu benim çok içimde kaldı.

Buna bir sürü laf etti, şuna,
yakışmamış buraya.

Al, yakışmamış buraya. Al, yakışmamış.

-Çekil.
-Çok güzel oldu.

Çok rahatladım.

Arkasında duramayacağın ilişkinin
topuna girmeyeceksin, hadi eyvallah.

Yavşak!

Köpek.

Bir ortak geçmişimiz var

Bir de hep açık yaralar

Kendine hatırlattığın

Fazla parlamış anılar

İstanbul seni hapsetmiş

Eski bir banda kaydetmiş

Yüzlerce, binlerce insan
Aman allah

Hep bu şarkıyı söylemiş

Yüzlerce, binlerce insan
Aman allah

Hep bu şarkıyı söylemiş

Sertab, bir dur. Bir dur.

Özür dilerim.

Özür dilerim.

Anlıyorum seni.

Ama sen bu durumları
çok yanlış anlıyorsun.

Ben mi? Ben diye bir şey yok ki,
sen boşluğa konuşuyorsun şu an.

Ya, neden böyle yapıyorsun?

Tek bir amacım vardı, ilişkimizi korumak
ama en önemlisi seni korumaktı.

Benim senin korumana falan ihtiyacım yok.

Benim saygına ihtiyacım var,
onu da bok ettin.

Asla.
Ne yaptıysam sana olan saygımdan yaptım.

Linç edecekler seni tanıyıp etmeden.

Üzerine gelecekler.

İş yerinde bile rahat bırakmayacaklar.
Biliyorum çünkü bu işin içindeyim.

Üzülmeni istemiyorum, o kadar.

Çok seviyorum seni.

Çok…

Bir hayat kurmak istiyorum seninle.

Elini ver bana.

Sertab…

…benimle…

"Birlikte yaşar mısın?" dedi.

Yani…

Beni bozmaz da annemle babamı bozabilir,
biliyorsun, değil mi?

Zaten annem büyük ayar olmuş.

"Diziyi izlemeyi bıraktım" diye
mesaj attı.

Güzin ana yargı dağıtmış.

Yok, ben hallettim o işi.

Soner'le gideceğiz, hem tanışacaklar
hem anlatacak yani durumu.

Aman bak Sertab,
gözünü seveyim bir aptallık yapma.

-Evleneceğiz arkadaşlar biz.
-Allah allah.

-Kızım, çocuk evlenmeyeceğim diyor.
-Bana bak, öyle söyleme.

Benim bir tane arkadaşım vardı bankada,
hiç evlenmeyeceğim falan diyordu,

bir kızla tanıştılar, sevgili oldular,
bir ay sonra evlendiler abi.

-Kız akrep burcu muydu?
-Bilmiyorum ben akrep mi, kova mı da.

-Ne alakası var?
-Kız kesin akrep burcu, bu da akrep.

-Kız akrep burcudur.
-Aman, ne bileyim ben neydi de.

Yani, birini iyi tanıyabilmek için
aynı evde kalmak bence çok güzel.

Ama kendini kasmayacaksın.
Böyle gerçek Sertab'ı ortaya koyacaksın.

-Varlığını hissettireceksin.
-Bak, doğru söylüyor.

İlk defa hak veriyorum kendisine
ki vermem.

Kendin gibi olacaksın, rahat olacaksın.
Bir de şey, şunu unutma.

Birlikte yaşamak,
gerçekten birlikte yaşamaktır.

Anladın?

Eser abi?

Abi, beğenerek izliyoruz.

Bir fotoğraf çekebilir miyiz abi?
Bir tane.

Teşekkürler.

Ablacığım, başka bir şey yoksa
bizim işimiz bitti.

Yok, sağ olun. Çok teşekkürler.
Ellerinize sağlık.

-Buradan çıkabilirsiniz.
-Bunları da atalım.

Ne tatlısınız. Sağ olun.

Teşekkür ederim.

Kolay gelsin.

Aşkım?

Kocaman koltuk var,
bunu depoya kaldırsaydık.

Aşkım, tek koltuğum bu benim ya.

Çok seviyorum onu ben, ayrılamam.

Sen merak etme, ben buralara
renkli yastıklar koyacağım falan,

güzel olacak, güzel duracak yani.

Merak etme.

Çok tatlı değil mi?

Nereye koysak?

Böyle koyayım.

Bakayım. Oldu aslında böyle.

Olmadı bence.

Oldu, oldu. Güzel oldu.
Halledeceğim aşkım, merak etme.

Halledeceğim.

Mesaj.

Zor bir şey değil, çok basit. Mesaj.

Mesaj.

Soner?

-Ne oldu, iyi misin?
-Değilim.

İyi değilim.

Deodorantımı bulamıyorum, yeşil olan.

Attım onu ben.

Doğala döneriz demiştik ya, bak, organik,
bundan aldım roll-on, unisex.

Attım ne ya? Attım ne?

Bana sorsaydın, değil mi?

Allah allah,
kullan bunu işte, ne olacak ya?

İzin ver de hangi deodorantı kullanacağıma
ben karar vereyim Sertab.

Otuz beş yaşındayım.
Deodorant seçebiliyorum yani.

Ayrıca istemiyorum bunu ben!

İstemiyorum!

Ne oldu bu kadar ya?

Deodorant bu yani.

Aşkım?

Ya, aklıma bir şey takıldı da.

Hani sen Gece Gece Show'da demiştin ya,
evliliğe karşıyım.

Canlı yayın diye.

-Ha, karşı değilsin yani.
-Yo, hâlâ karşıyım.

Canlı yayın diye yumuşatarak söyledim.

Hatta bir gün anneme dedim ki

"Evleniyorum diye sana gelirsem bil ki
bir kadın bana büyü yaptırdı" bile dedim.

Oha.

Setim erken, uyumam gerek.

Ya Soner…

Annemlere gitmemiz lazım artık bak.

Çok ayıp oluyor, bekliyor insanlar.
Üç aydır her dakika bir işin çıkıyor.

Yarın dörtte al beni, gidelim annemlere.

Okay.

Hadi iyi geceler.

İyi geceler.

Haydar abi.
Saat dörde yetişiyor değil mi köfteler?

Annemlere sıcak sıcak götüreyim.

Tabii canım, köfte soğuk yenir mi?

-Geldin mi?
-Yok.

Uzayacak gibi biraz setim,
galiba akşam sekize kadar sürecek.

Tamam o zaman, beklerim seni ben.
Sekizde gideriz.

Beni çağırıyorlar Sertab.

Geçmek zorundayım sahneye.

Daha sonra konuşuruz, tamam?

-Tamam, kolay gelsin.
-Görüşürüz.

İyi ben de burada bekleyeceğime
orada beklerim o zaman.

Köfteler soğur ama.

Olsun Haydar abi, ne yapalım?

Sette yenir.

Yani, annemlere niyet,
sete kısmet, değil mi?

Merhaba. Pardon.

-Merhaba.
-Soner Bey'e bakmıştım ben.

-Kim diyelim?
-Kız arkadaşıyım.

Tamam, şöyle geçin, buyurun.

Ben haber vereyim, size bilgi vereceğim.

Ha siktir.

Ben senin karakterini…

Ne oluyor lan?

Sertab! Ne yapıyorsun? Durdur şu karavanı!

-Sus!
-Sertab, çek kenara. Konuşalım.

Artık konuşmak falan yok Soner.

Sertab! Durdur şu karavanı.
Gözünü seveyim artık, lütfen durdur.

-Anlatacağım.
-Ben ineyim bari. Ne oluyor ya?

Allah'ını seviyorsan sus. Gözünü seveyim.

Sertab, ne olur. Açıklayacağım.

Ya, neyi açıklayacaksın, neyi?
Neyi açıklayacaksın?

Aramızda bir şey geçmedi.

Gerçekten küçücük bir öpücük,
başka hiçbir şey olmadı.

-Yemin ederim.
-Sus!

Sertab. Yeter! Nereye gidiyorsun?

Annemlere gidiyorum.

Ne annesi ya?

Annenlere mi?

Aşkım, yalvarırım durdur şu karavanı.
Annenlere ne ya?

Bana bir daha aşkım deme!

Keşke sarılabilseydik.

Siz de bizim gibi
güçlü olmak ister misiniz?

Firm FM çalışma arkadaşları arıyor.

Haydi, sen de gücüne güç kat.

Geldiği gibi içinden yaşamaya devam et

En kötü ne olabilir ki?
Yaşamaya devam et

Tadını çıkara çıkara yaşamaya

Sırtını birilerine yaslamaya

Bir yandan bağıra çağıra…

Aramıza hoş geldin Sertab Bal.

-Hayırlı olsun.
-Teşekkürler.

Arada bir sağa sola toslamaya devam et

Azıcık hata yapmak iyidir…

Sertab, biz köfte ekmek söyleyeceğiz,
yemek ister misin?

Tadını kaçıra kaçıra yaşamaya

Az durup yeniden başlamaya

Bir yandan salına salına devam et

Ansızın bir için geçebilir
Ama devam et

Bir yandan bağıra çağıra

Devam et

Filme mi? Olur.
Ben bugün erken çıkacağım zaten.

Ne erken çıkması ya?

Aşkım, Sertab Hanım geldi, kapat.

Pazartesi sunumumuz var,
unuttun herhâlde sen.

Bunlar da hem yükselmek isterler,
hem nerede akşam, orada sabah.

Sertab Hanım, ben günlerdir
gece 12'de çıkıyorum, o yüzden…

Şu dinleyicilerin yaş ve iş kırılımlı
raporu vardı, çıkarsana onu.

Müşterinin concern'lerini
minimuma indirmemiz lazım.

O buradaydı aslında.

Sen geri zekâlı mısın, ne yapıyorsun?

Ben bu iş için uyumuyorum üç gündür.
Çekil!

Pirinci olan var mı?
Pirinç, kurutma makinesi, bir şey…

Pirinç var mı?

Çabuk! Çabuk git, tekniği çağır.
Belgelerim gitmesin.

Hemen!

Seni işe alan İK'cının ben…

Gitti bilgisayar ya.

Yani, içinde dosya, evrak, sunum,
ne varsa hepsi gitti ya.

Ben bu geri zekâlılığa,
tutukluğa gelemiyorum.

Böyle lakaytlık olur mu ya? Haksız mıyım?

Arkadaşlar, ben dayanamayacağım.

Size çok önemli bir haberim var.
Hazır mısınız?

Buradan bir şey geliyor, hadi bakalım.

Ben sana anlatamıyor muyum ya?

Benim emeğim gitti diyorum ya.

Bilgisayarım gitti!

Hâlâ önemli haber diyorsun.

Anlatıyorsun Sertab.

Çok güzel anlatıyorsun.

Sen zaten durmadan anlatıyorsun,
bizi dinlemiyorsun.

-Öyle mi?
-Evet.

O zaman gideyim, siz rahat rahat konuşun.
Afiyet olsun size.

Sertab, saçmalama. Gel otur.

-Gel buraya.
-Sertab!

Sertab, buraya gel!

Günaydın Sertab Hanım,
teknik yeni bilgisayarınızı getirdi.

-Dosyalar?
-Üstünde çalışıyorlar.

Henüz bir haber yok ama merak etmeyin,
bütün notlar bende var.

Ben tekrardan yapmaya başladım onları.

Çok rahatladım gerçekten
dosyaları sen yapıyorsun diye.

Benim gibi yapabileceğini mi sanıyorsun?

Senin yapabileceğin tek şey
o kahveyi dökmemekti, onu da beceremedin!

Salak!

Geri zekâlı!

Ben kötü biri oldum.

Özür dilerim.

Biz ne zaman sarılacağız ya?

Sen kendini bulunca.

Özür dilerim.

Bütün gerginliğimi sana yansıttım,
yapmamam lazımdı.

Sertab Hanım, hiç önemli değil.

-Hadi, baştan başlayalım mı?
-Başlayalım.

Şu an zaten Ay tutulmasını çok zorlu bir
Merkür retrosuyla aynı anda atlatıyoruz.

Bu o yüzden oldu zaten.

Hadi.

-Neydi o rakamlar?
-5.700.

Şuraya.

Aynen.

Efendim Emre Bey?

Sertab, merhaba.
Kusura bakma, rahatsız ediyorum.

Estağfurullah, buyurun.

Senin mail'ini bir işin fatura takibi için
aktif hâle getirdik de.

Ayrıldığın gün bir mail gelmiş.

Galiba okuman lazım.
Bana yeni mail adresini verebilir misin?

Tabii. sertabbal@firmfm.com

Tamamdır.
Ben hemen şimdi gönderiyorum sana.

Tamam. Teşekkürler, kolay gelsin.

Rica ederim.

Bizim de programdaki bir sonraki…

Çok pardon. Bir okuyayım şunu.
Ne mail'i ya?

Sertab Hanım?

Kötü bir şey yok, değil mi?

Yok.

Eski sevgilim mail atmış da ben…

Aylar sonra şu an okuyorum.

Junk'a mı düşmüş?

Junk'a düşmemiş,
yeri junk onun aslında da…

-Eski iş yerimdeki mail'e atmış.
-E?

Özür diliyor. Barışmak istiyor.

Ve siz bunu aylar sonra okuyorsunuz.

Bu var ya tam sinema filmlerine falan
layık bir an.

Hem de hayatınızın
böyle gergin bir döneminde.

Sertab Hanım, dosyanızı kurtardık.
Geçmiş olsun.

-Gerçekten mi?
-İyi çalışmalar.

İşte, gördünüz mü?

-Merkür retrosu yarın bitiyor!
-Hadi çık sen de, erken çık bugün!

Çık hadi, tamam!

Bana bak, pazartesi geç kalma ama.
Sunmamız lazım bunu.

-Tamam.
-Hadi, koş!

Yazıyorum bak.

Çevrim içi diyor.

Çevrim içi.

Okudu.

Ne?

İçimdeki nefreti kimse alamaz

İsterse ölüm gelsin

Hâlâ seviyorum seni

Allah belanı versin

Allah belanı versin
Allah seni kahretsin

Bana gelen, sana gelsin ya

Hayatımı sen mahvettin

Acımadın, neler çektim

Kader seni de kör etsin

Sen kimsin ya? Oğlum, sen kimsin ya?

Ne hakkın var senin
benim ayarlarımı bozmaya ya?

Yürüyorum oğlum ben kendi yolumda!

Ne diyorsun ya, geldin kapının önüne.

Benden başkasını sevemezmiş de.

Hep beni bekleyecekmiş de…
Yalancısın oğlum sen, yalancısın!

Biliyorduk da zaten bunu.

Ben sana inanan kalbime tüküreyim.

Bak, ben senin arkandan
bir damla gözyaşı dökmedim.

Bir damla gözyaşı dökmedim arkandan.

Söz verdim kendime, hiç ağlamadım.

Çünkü sen değmezsin.

Ya, ben gaza gelen aklıma sokayım,
nasıl mesaj attım sana ya?

Ne bekliyordun?

Aylar geçti, evde oturup
seni mi bekleyecektim Sertab?

Dünya senin etrafında dönmüyor!

Zaman verecektin bana, alan verecektin.

Ne hissettiğimi,
ne yaşadığımı biliyor musun?

Bilmiyorsun.

Ama sen hazırsan, sen tamamsan
zaman, mekân fark etmiyor, öyle mi?

Bütün zamanlar, mekânlar senin.

Yanmam gönlüm yansa da

Ecel beni alsa da

Gözlerim kapansa da
Yıldızların altında

Yanmam gönlüm yansa da

Ecel beni alsa da

Gözlerim kapansa da
Yıldızların altında

Bir daha! Bir daha!

Arkadaşlar.

Ben de bir daha söylemek istiyorum ama

o gitmeyeceğine söz verirse.

Çünkü…

Bu gece mutlaka onunla tanışmam lazım.

Evet, evet. Seninle.

O zaman çalalım.

Son, iki, üç, dört.

-Selam.
-Selam.

Çok bekletmedim, değil mi?

Yok ama eve gitmem lazım benim artık,
zor bir gündü.

Gece daha yeni başlıyor, olur mu öyle şey?

Benim için biteli oldu bayağı.

Tamam, o zaman yarın?

Yarın. Normal bir saatte,
Karaköy'de balık ekmek yiyelim mi?

Ekmeğin sadece içinin değişmesi
bayağı acayip oldu.

-Anlamadım.
-Tamam.

Anlaştık. Olur.

Şey… Bir telefon, isim gibi bir şeylere
ihtiyacım var sanki benim.

-Sertab ben.
-Efe ben de.

Memnun oldum.

Dün gece seni çözmeye çalıştım.

Ki bu konuda bayağı iyiyimdir.

Sende, çok derinde
çok özel bir şey var Sertab.

Çok derinde deyip bulamadığın şey,

aslında normallikler bence,
derinlikler falan değil.

Ben çok normal biriyim ya.

Ne bileyim,
iki hafta tatil için çalışıyorum.

Romantik komedileri çok seviyorum.

Tabii gelinlik modelim hazır.

Bunu bir önceki ilişkimde söyleyememiştim,
şu an çok içim rahatladı.

Oh be!

İnsanın kendini sansürsüz ifade etmesi
ne güzel bir şey ya.

Neyse işte. Ben şimdi üçe kadar sayacağım.

Eğer benimle kalırsan tamamız.

Ama gidersen de tamamız.

Olaysız dağılırız yani, bir şey olmaz.

Hadi, bir…

…iki, üç.

Kaçtı mı?

Kaçtı mı?

Ben bile böyle hızlı gidemezdim.

"İnsanın kendini
sansürsüz hissetmesi bile…"

Bu ne rezilliktir ya?

-Sus, tamam be.
-Çok utandım.

-Ben de utanıyorum. Sus.
-Yüzüm hâlâ kızarık. Sen sus.

Sus.

Bak, hayatımda o kadar adam kaçırdım,

bu kadar hızlı kaçanını
ilk defa görüyorum.

Benim için de bir rekor oldu bu.

Neyse, iyi oldu.

Yanlış adam seçme doktoranı
aldırırdı bu be.

-İyi oldu, boş ver.
-İyi.

Balık ekmek yemiş olduk. Kalk.

Kalk, eve gidelim.

Efe?

Efe?

Belli ki önceden çok üzülmüş

O da normal olmaya karar vermiş

Romantik komedilere bayılırmış

Gelinlik modeli bile hazırmış

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım

-Bu gece hiç bitmesin istiyorum.
-O iş bende. Bitmeyecek.

Çok şey bekleyemezmişim…

Pazartesi çok önemli
bir toplantım var benim.

Pazartesiye daha yıl var, yıl.

Normalliği benzersiz olduğundan

Gözlerinin içi güldüğünde

Kaşına dokunması heyecanından

Tamam…

-Ne oluyor ya?
-Ne oluyor?

Saat kaç? Ne ki bugün günlerden?

Şey, bugün pazartesi ya, sabah.

-Sekiz falan.
-Ne?

Ha siktir!

Taksi! Taksi, dur!

Ya Sertab! Bırak şu sıkıcı işini.

Turneye gel benimle, turneye!

Gel ya turneye.

Dilerseniz biz o gelene kadar
dosyalara bir göz atabiliriz.

Geldi kendisi de.

Çok özür dilerim gecikme için.

Bu benim aylardır hazırlandığım bir sunum.

Şimdi teknik olarak…

Efe.

Ben geliyorum turneye.

Ama kafam yerinde değil hiç.

Konum atacağım şimdi, gelirsin,
benim arabayla gideriz.

Araba, kamyon, taksi, cip, bip.

Bir puan sen aldın şimdi.

Araba, kamyon, taksi, cip, bip.

-Enis Arıkan mı o?
-Hmm.

Antipatik herif, hiç sevmiyorum onu.

-Neyimi sevmiyormuş?
-Nesini sevmiyorsun?

Antipatik herif.

-Nerem antipatikmiş?
-Neresi antipatik?

Ya, oyuncu mu, sunucu mu,
şarkıcı mı, ne olduğu belli değil bunun.

Ben seviyorum.

Ben bunun ağzına kürekle vururum.

Ya Sertab, bak, görüyor musun,
her şerde bir hayır varmış.

Bak, şimdi sen işte,
ben turnede olacaktım ama bak,

ne güzel gidiyoruz, hava da güzel.

Kıçımın rock'çısı.

Buradaki şer sensin ulan.

Senin ağzından çıkan bir şeyde
hayır olması mümkün mü?

İki günde kızın hayatını bok ettin.

Desene bacım, bok oldum desene!

Senin ağzına kürekle vurdum muydu
oradan öyle uçarsın!

Tamam, abartma.

Ne?

Sesli düşündüm, öyle…

Oluyor ya, bazen bana da oluyor öyle.

Sen onu boş ver de şimdi,
akşama hazır mısın, çok eğleneceğiz.

Ben de onu söyleyecektim.

Efe, ben akşam gelmesem olur mu?
Çok bitiğim ya.

Bir sürü konser var zaten.
Affet beni bu akşamlık, olur mu?

Olur, bana uyar.

Geldiği gibi içinden yaşamaya devam et

En kötü ne olabilir ki?
Yaşamaya devam et

Tadını çıkara çıkara yaşamaya

Sırtını birilerine yaslamaya

Bir yandan bağıra çağıra devam et

Sertab!

Sertab!

Sertab! Hadi, kalk. Kalk!

Enis, sabaha kalkarım.
Git, Allah aşkına, git.

Kalkacaksın.

Antipatiği ilk konserinde
yalnız bırakamayız.

-Kalk.
-Tamam.

Kalk.

-Hoş geldiniz efendim. Buyurun.
-Teşekkürler.

Dedim ama. Listede isim yoksa yok.

Buyurun, isminizi alabilir miyim?

Sertab ben. Sertab Bal.

Hemen bakıyorum.

Efe'nin sevgilisiyim, solistin.

Bakıyorum Sertab Hanım.

Sertab Hanım, isminiz yok.
Alamıyorum, özür dilerim.

Nasıl olur ya?

Girip sorsanıza menajerlerine.
Sevgilisiyim Efe'nin diyorum.

Hanımefendi, kesin talimat var.
İçerisi de zaten dolu.

Listede isminiz yoksa alamıyorum.

-Almayacak mısın?
-Almayacağım.

İyi. Kendime bira alacağım ben,
bir şey içer misin?

-Ben de bir ayran içerim.
-İyi.

Gündüzleri taksi yapıyorum.

Haftanın üç gecesi de
böyle gelip burada kapıda duruyorum.

Zor olmuyor mu öyle iki iş?

Evde iki tane kız çocuğu bekliyor.

Ya?

Biz de iki kız kardeşiz de.

Baksana.

Hadi gir içeri.

-Vallaha mı?
-Program bitiyor zaten, hadi gir.

Sağ ol.

Yanmam gönlüm yansa da

Ecel beni alsa da

Gözlerim kapansa da
Yıldızların altında

Bir daha! Bir daha!

Arkadaşlar.

Ben de daha şarkı söylemek istiyorum ama

o gitmeyeceğine söz verirse.

Çünkü bu gece mutlaka
onunla tanışmam lazım.

Ulan!

Hayvan!

Bırak!

-Yürü git be! Yürü git!
-Bırakmadın ki öldüreyim şunu.

Zaten barın önünde bira içen bayandan
hayır mı gelir be?

"Bayan" değil, "kadın!"

Ne işin var senin burada? Enis nerede?

Beni gönderdi. Malum iç sesin.

Asıl sen ne arıyorsun burada?

Nefret ediyorum senden. Biliyor musun,
her sabah sana küfrederek uyanıyorum.

-Her şeyin suçlusu benim yani?
-Her şeyin suçlusu sensin.

Ne bu anın ne de diğer kötü anların
sorumlusu ben değilim.

Sadece sensin.

Ben değil, sen kendine yetemedin.

Kendin dışında ne varsa peşinden koştun.

Ben seni çok sevdim.

Ama sen kendini sevmiyorsun.

Muhtemelen tanımıyorsun bile.

Dağıldım.

Çok dağıldım, değil mi?

Biraz.

-Ne yapacağız?
-Toparlayacaksın, toparlayacağız.

Savruldun savrulacağın kadar.

Savrulmazsan…

-Gideceğin yere varamazsın.
-Evet.

-Ablandan özür dilemen gerekiyor.
-Biliyorum.

Geldiği gibi içinden yaşamaya devam et

Kim o?

-Sen kimsin ya?
-Ne demek sen kimsin?

Zile siz basmadınız mı?

Ben sana mı bastım ya zile? Sen kimsin?

Hanımefendi, kime bakmıştınız?

-Daire üçe basmadım mı ben ya?
-Evet.

-Harika nerede o zaman?
-Harika içeride.

-Sen kimsin?
-Erkek arkadaşı.

-Oha!
-Oha mı?

Sertab ben ya, şey…
Kız kardeşiyim, Sertab Bal.

Sertab! Asil ben, memnun oldum.

Asil mi?

Asil ne ya?

-E?
-E'si işte, dinlemeyi öğreniyorum.

Boş boş konuşma, hadi geç içeri.

Sağ ol.

Afiyet olsun.

Haklıydın, dinlemedim.

Erkek arkadaşın olduğunu bile
şimdi öğreniyorum.

Eşeklik ettim işte.

Ne bileyim, sen hep harikasındır ya.
Bana ihtiyacın yoktur zannettim.

Hâlbuki mevzu ihtiyaç değil, işte…

Mevzu paylaşmak, anladım.

Özür dilerim.

Harika, hadi affet beni ne olur.
Sarılalım, güller gibi koklaşalım.

Vallaha çok geriliyorum, bittim.
Ne olur ya!

Gel buraya küçük soytarı!

Küçük soytarı.

E…

Asil diyorsun ha?

-Adı kesin Asil mi yani, kesin bilgi bu?
-Hişt! Sus.

-Aşkım?
-Aşkım diyor.

-Efendim.
-Ben çıkıyorum.

Sertab, tanıştığımıza çok memnun oldum.

-Herhâlde görüşürüz, değil mi?
-Görüşeceğiz.

-Peki. Hadi bay.
-Hadi bay bay.

-Asil Bey.
-Sertab.

-Zevzeklik yapma.
-Tamam ya.

Sen şimdi bırak zaten Asil'i falan.
Anlat bakalım, neler oluyor.

Kovuldun mu yine yoksa?

Yani, kovuldum gibi demeyelim de
işte, kafa toparlama diyelim.

-Toparlayabildin mi?
-Toparladım.

Hatta kafamda bir proje var.
Bence çok beğeneceksin.

Ben de bekliyordum, Sertab Bal'dan
ne zaman bir bomba geliyor diye.

-Ama çok beğeneceksin bu sefer.
-Neymiş bakalım?

Bu benim aslında
aklımda bir zamandır vardı.

Ama oturttum kafamda diyelim.
Ben neyi çok severim?

Neyi çok seversin?
Tabii ki içip eğlenmeyi.

-Harika, ne alakası var ya?
-Yalan mı?

-Sürpriz yapmayı severim ben.
-Evet.

Şimdi şöyle…

Düşündüm, tek başıma bir ajans kuruyorum.

Yapacağım şey şu,

markaların müşterilerine
sürpriz yapmalarını sağlayacağım.

Ben organize edeceğim.

Ondan sonra bunu gizli kameralarla çekip
internette yayınlayacağım.

Böylece müşteriyle marka arasında
böyle duygusal bir bağ kurulmuş olacak.

Adı da… "Surprise Company by Srtb."

Nasıl?

Ya, bu iş tam senlik.
Sen süper yaparsın, biliyor musun?

-Gerçekten mi ya?
-Gerçekten tabii.

Böyle ben sana arada
fazla sert çıkıyorum ya.

Sonra aslında kızıyorum kendime
niye böyle yaptın diye ama…

Sertab, sendeki potansiyel
o kadar güçlü ki.

Senin bunu görmen gerekiyordu.

Şimdi böyle gözlerine bakıyorum,
ışıl ışıl parlıyor.

Anladım ki görmüşsün.

Sen artık her şeyi başarırsın Sertab.
Aferin sana!

Gel buraya. Gel!

-Yok mu hâlâ bir cevap?
-Yok.

O iş görüşmesine gittiğim
silah şirketinden

Ekmelettin'e kadar herkese mail attım.

Kimsenin geri döndüğü yok.

Ama bak, yeşerdi bu.

Güzel şeyler olacak.

Hiçbir emek karşılıksız kalmaz,
inanıyorum ben, biliyorum.

Ne yapayım, kahve yapayım içer misin?

Balım, hayalim ben, içemem.

Çok güzel olmadı mı bu?

Senin bu evden bozma ofisinde
kurumsal olma çabaların da inanılmaz.

Mail geldi.

-Açayım mı, ne yapayım?
-Aç tabii.

"Projeniz ilgimizi çekti, pazartesi günü
banka genel merkezine bekliyoruz."

-Niye sarılamıyoruz ya?
-Hayalim ben, hayal!

Cevap atmak lazım.

Bu en güzeliydi, biliyor musun?
En iyi projeydi bu!

Sana inanılmaz bir sürprizim var.

İnanılmaz bir sürprizim var benim sana.
Bayılacaksın.

Geldim, gideceğim
Hep de değişeceğim

Şu kısacık hayatı kana kana

Rüzgâr olup eseceğim
Gökte süzüleceğim

"Kimsin sen?" deseler
Ben sadece "Varım" diyeceğim

"Kimsin sen?" deseler
Ben sadece "Varım" diyeceğim

İzin vermeseler bile
"İyi ki de varım" diyeceğim

"Kimsin sen?" deseler
Ben sadece "Varım" diyeceğim

"Varım" diyeceğim

-Çok özür dilerim.
-Tamam, bir şey olmaz. Sakin ol.

-Çok özür dilerim gerçekten.
-Hallederler. Bir şey olmaz.

-Sertab. Enis Bey geldi.
-Tamam, geliyorum.

Dert edilecek şeyler değil bunlar,
sakin ol.

-Merhaba.
-Merhaba.

Sertab ben. Sertab Bal.

Bu projeyi yapan ajansım.

Yani projeyi yapan kişiyim.

Yani, ajansın sahibiyim.
Zaten ajans bir kişilik.

Merhaba.

Benim de kafamda
birkaç soru işareti vardı.

Ben Sertab Hanım'la
biraz konuşabilir miyim?

Çağıracağım sizi arkadaşlar, sağ olun.

-Buyurun.
-Sertab Hanım…

-Yanlış mı söyledim isminizi?
-Yo, asla. Hatta fazla doğru söylediniz.

Yani, herkes böyle "Sertap" der "p" ile,
siz "b" dediniz, doğru yani.

Tamam. Oh!

Nasıl, memnun musunuz?
Odanızı sevdiniz mi?

Çok sağ olun, mutluyum, iyiyim.

Hiç hayalî arkadaşınız oldu mu?

Oldu. Oldu, dur.

Emel Sayın oldu.

Çocukken Mavi Boncuk diye bir film vardı,
hatırlar mısın?

O dönemde böyle bir, iki yıl
hayalî arkadaşım Emel Sayın'dı.

Niye sordun bunu? Senin var mı?

Var.

Hep vardı. Hâlâ var.

Tövbe estağfurullah. Kim?

Sen. Yani siz.

Saçmalama.

Bir şey diyeceğim,
psikoloğumun numarasını vereyim mi?

Yok, yani ben…

İyiyim ya, ben seviyorum böyle, vallaha.

Hani bu yaşta
hayalî arkadaşın olmasını geçtim de,

benim hayalî arkadaşın olmam.

Ben sana Emel Sayın'ı öneririm,
bak, çok iyi geliyor insana, gerçekten.

Ya, ben bugün ajans sahibiysem…

Bugün senin sayende olduğum yerdeyim.

-Yok artık.
-Vallaha.

Çok savruldum ben.

Oradan oraya.

Sen hep yanımdaydın benim.

Her mutlu olduğumda, üzüldüğümde…

Sevindiğimde hep…
Hep yanımdaydın, birlikteydik yani.

Muhtemelen
bundan sonra da birlikte olacağız.

Vay be.

Hepimiz çok savruluyoruz,
ben de çok savruldum.

Ama şöyle ki…

Savrulmazsan gideceğin yere varamazsın.

Oha, tüylerim diken diken oldu.

Ay, hayal gerçek
birbirine karıştı bende şu an!

Benim hayallerimde hep söylerdik bunu.

Ne yapıyorsun ya?

Sarılabilir miyiz?

Sarıl tabii ki.

Oh, nihayet sarıldık.

Sertab? Sertab, pardon.

-Prodüksiyondan çağırıyorlar.
-Hemen.

-Çok memnun oldum.
-Ben de öyle. Çok.

Hişt! Ama işi anlatmadın. Sertab, hey!

Hayda. Ben bu hayalî arkadaşı
nasıl bu kadar normalleştirdim ya?

Tövbe ya Rabbi.

Hesabı alabilir miyiz?

-Buyurun.
-Teşekkürler.

-Bir dakika, pos cihazını getireyim.
-Tamam.

Tebrik ederim.

Çok teşekkürler.

Arkadaşlar,
her şey için çok teşekkür ederim.

Elinize kolunuza sağlık.

İçinden geldiği gibi
yaşamaya devam et, tamam?

Unutma, en kötü ne olabilir ki?

-Canım?
-Alo. Bitti mi?

Bitti.

-Nasıl geçti?
-Hayal gibiydi.

Yaşasın! O zaman The Rhyme Bar'da
buluşuyoruz, tamam mı?

Tamam, aynen. Hadi görüşürüz.

Kim dedi bana seni gör diye?

Umutsuzluğumu gölgeleme

Dur bir dakika, içme. Konuşma yapacağım.

İşte, beklenen an.

Siz benim arkadaşlarım olmasanız,

sen benim ablam olmasan

benim kendimi bulmam
bu kadar kolay olmazdı.

-İyi ki varsınız.
-Ya, canım arkadaşım.

-Hadi, için.
-Bir şey söyleyeceğim.

Ben bunun bardan atılışını
nasıl kaçırdım ya?

Canım arkadaşım,
sen ona çok üzüldün, değil mi?

Ne üzüleceğim be, allah allah!

Niye benim üstüme geliyorsunuz arkadaşlar?

Kimin üstüne gelelim?

Bu kadının manitasının adı Asil,
bunu niye konuşmuyoruz hiç?

Ben de bekliyordum ne zaman gelecek diye.

-Asil!
-Ama Asil.

Ama bir düşünsene mesela,
"Harika ve Asil."

Kader falan
bir araya getirmiş olmalı sizi.

Yok, kader değil, Afrika.

Bırak ya, hiçbir alakası yok.

Asil'i bilerek seçmediyse
benim de adım Masal değil.

-Herhâlde, vur.
-Bir şey söyleyeceğim.

Sor bana, nasılsın de.

-Nasılsın?
-Harika ve Asil'im.

-Sor, çocuğumun adı ne?
-Ne?

Muhteşem.

Aman ya, öf.

-Koyar ha.
-Abartma istersen.

Kalk hadi, kalk! Kalk!

Olmuyor deme, olmuyor deme

Olmuyor deme, inanırım

Sevgilim sana her şeyim feda

Vallahi sana hastayım

Olmuyor deme, olmuyor deme

Olmuyor deme, inanırım

Beni niye öne atıyorsun?

Hadi köfteye. Hemen sağdan köfteye.

Haydi.

Hadi, siz gidin. Görüşürüz sonra.

Hayda! Gelsene be kızım.

-Siz gidin ya, yiyin siz.
-Kızım, saçmalama ya.

Neleri aştın, bunu mu aşamayacaksın ya?

Bir köfte ekmeği mi aşamayacaksın?

Sıyrıl artık ya.

Sıyrılacağım, haklısın.
Sıyrılıyorum, bende.

-Saçma sapan konuşma Sertab.
-Hadi Allah aşkına.

-Ben onu tek başıma yiyemem diyorsun?
-Yürüyün kızlar, yalnız kalsın.

-Sana helal olsun be.
-Gel, yürü.

Dikkatli ol.

"Her şey için çok teşekkür ederim."

Dur! Ay!

Pardon. Pardon ya.

Soner arıyor. Ne alaka ya?

Çok havalı mesaj attım, neyse ne ya!

-Efendim?
-Alo Sertab. Nasılsın?

Teşekkür ederim.

Ben de iyiyim. Yani, sen sormasan da.

Setteyim.

Şey diyeceğim, konuşsak mı?

Yani, müsaitsen eğer.
Çok vaktini almayacağım.

Bir iki saat sonra
müsaitsen buluşsak olur mu?

Ben yorgunum da bugün,
hiç müsait değilim bu akşam.

Sertab, kapatma, bir dakika.

Neredeysen söyle, ben geleyim yanına.

Çok vaktini almayacağım, söz.

Soner Bey?

İki saat sonra
Kandilli diyelim mi o zaman?

Süper. Orada olacağım. Teşekkür ederim.

Arabanız hazır.

Ahmet, bana hayatımın iyiliğini yapmaya
hazır mısın?

Tabii yaparım.

Yürü.

Teşekkür ederim geldiğin için.

Ne demek.

Yani, onca şeyden sonra.

Yani…

Gerçekten…

Bir önemi yok benim için. Sorun değil.

Sadece yorgunum da biraz,
hızlıca konuşursak, neyse.

Aramızda hiçbir şey kalmadığına
o kadar emindim ki.

Aklıma bile gelmiyordun.

Geçen hafta,

evde bir şarkı çaldı.

Her zamanki gibiydi ev.

Ama…

…şarkıyı dinledim ve…

…aklıma gelen tek şey sendin.

Kalbim bir anda
hızlı şekilde atmaya başladı.

Tıpkı o asansörden indiğim gibi.

Yanından ayrıldığım an gibi.

Sertab, ben bir haftadır
aynı şarkıyı dinliyorum.

Ve o şarkıyı dinliyorken
aklıma senden başka hiçbir şey gelmiyor.

Sadece seni düşünüyorum
ve o anda sen mesaj attın.

Telefonun ekranında adını gördüğümde
kalbim bir anda küt küt atmaya başladı.

Bu inanılmaz bir şey.

Bana sormuştun, bir şarkın var mı diye.

Artık var.

Dinle.

-Yatak boş, oda boş, ev boş
-Tekneden mi geliyor ya?

Duvarlara vuran ışık

-Yüzümde karanlık
-Bu, tekneden mi…

Yine mi sen, bayram günü gibi gelen

Sana çok âşığım.

Evlen benimle.

Kaçamadım külleri hâlâ sıcak

Evlen benimle.

Kalbimi durdurup kaybolan bir tuzak oluyor

Her sokak

Hiçbir şey istemedim

Ne yatak, ne oda

Ne de ev

Sen de bırak her şeyi, sadece beni sev

Dizlerimde dizlerin, boynunda ellerim

Boğulur gibi yeniden her gece, her gece

Doğalım mı sevgilim?

Doğalım mı sevgilim?

Doğalım mı sevgilim?

Hiçbir şey istemedim

Ne yatak, ne oda

Ne de ev

Sen de bırak her şeyi, sadece beni sev

Dizlerimde dizlerin, boynunda ellerim

Boğulur gibi yeniden her gece, her gece

Doğalım mı sevgilim?

Doğalım mı sevgilim?

Doğalım mı sevgilim?

Hiçbir şey istemedim

Ne yatak, ne oda

Ne de ev

Sen de bırak her şeyi, sadece beni sev

Belli ki önceden çok üzülmüş

O da normal olmaya karar vermiş

Romantik komedilere bayılırmış

Mutlu sonlarında hep ağlarmış

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım

Çok şey bekleyemezmişim ben ondan

Normalliği benzersiz olduğundan

Gözlerinin içi güldüğünde

Kaşına dokunması heyecanından

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım

Tamam, biz de normal olalım

Herkes gibi yol alalım

El ele sarhoş olalım ama

Olaysız dağılmayalım