All language subtitles for FER 1.Sezon 3.Bölüm

Kızım, vallahi bak aynısı.

Pırlanta bu.

Öyle bakarak anlaşılmaz.

Gideceğiz soracağız işte kuyumcuya.

Ay çarpıntıdan ölüyorum.

Çarpıntılık bir durum yok ya, abartma.

Gideceğiz kuyumcuya, öğreneceğiz neymiş.

Ondan sonra da kurtulacağız bu işten.

Kahve, kahve çarpıntı ondan.

Bana bir şey olmadı.

Ay, kaçta açılır bu kuyumcu?
Hadi gidip orada bekleyelim.

Aşkım acele etme, gel.

Bak bir tane daha
krem sahtekarlığı haberi.

Gizli mücevher kaçakçılığı
çetesi çökertildi.

Allah aşkına izletme, yeter tamam.

Anladım, bir benmişim bilmeyen.

Dilek, diyorum ki
bu adam senin arabana bindi ya.

Araba bağlandı.

Acaba bu işte de bir parmağı olabilir mi?

Seni böyle uzaktan gözüne kestirip…

Ay yok artık, ne alaka?

Belki de seni o ihbar etti.

Ay, adam beni tanıyor muydu Hilal?

Ne önemi var?

Adam seni uzaktan gözüne kestirmiş.

Polisle anlaşmış,

"Ben buna bu işi veririm." demiş.

Ne yaptın ya?

Ay bir de beni kahveye çarpmadı diyor.

Kahve seni çarpmış.

Kızım, şu zamanı bir geriye sar.

Böyle durumlarda geriye gidilir.

Hangi durumlarda?

Yani sanki her Allah'ın günü
biz pırlanta buluyoruz.

Polisiye durumlarda işte.

Seni şüphelendiren hiç mi bir şey olmadı?

Hadi.

Allah aşkına kalk gidelim
Sherlock. Hadi canım.

Hadi benim bir tanem.
Kapat şu ışıkları, al montunu, eşyalarını.

- Çıkalım şuradan.
- Küçücük bir detay bile çok önemli.

Hani hiçbir bir şey gelmedi aklına?

Nereden buldunuz bunu?

Annemin eşyaları arasından.

Herhalde böyle bir kolyeden,
yüzükten falan düştü ama

anlayamadım tam ben.

Vefat etti kendisi.

Çok süslüydü rahmetli,
tam bir Osmanlı kadını.

Başınız sağ olsun.

Sağ olun, dostlar sağ olsun.

Pırlanta mı?

- Pırlanta.
- Dedim ben sana.

- Kesin mi?
- Ben sana dedim.

Anladım.

Tabii yani...

Pırlanta.

Sertifikası?

Annem atmıştır herhalde ya.

Onca yıl da saklamazsın yani.

Garanti belgesini bile
iki yıl sonra atıyoruz.

Sertifika mı? Saklanır saklanmaz olur mu?

Ne zamandan beri annenizde bu?

Yani şey.

Bilmem.

Ne kadardır sence?

Alzheimer'dı.

Kızını bile hatırlamıyordu son zamanlarda.

Ama Osmanlı'yı ne zaman sorsak

çok güzel, A’dan O’ya ona hatırlardı.

- Hilalcim.
- Efendim?

Dışarıdan mı gelmiş acaba?

- Dış ülke mi?
- Evet.

Satacak mısınız?

Yok. Hayır hayır.

- Yok.
- Ama merak ettim.

- Ne kadar ediyor?
- Ben de çok merak ettim. Ne kadar ediyor?

Yani şimdi tam fiyatı ben veremem.

Bir sormam lazım
ama bir - bir buçuk arasıdır.

Şey mi? Milyon.

- Tabii milyon.
- Bir buçuk

milyon, iki milyon diyorsunuz.

Satacaksanız
ben yardımcı olmaya çalışırım.

- Yok, yok.
- Şimdi bunu her yere satamazsınız.

- Benden size söylemesi.
- Niye?

Bir kere sertifikası yok.

Bir de değişik bir şey bu.

Yani çalıntı mı değil mi diye
millet başına iş açmak istemez.

- Yok.
- Niye çalıntı olsun canım?

Hayır, hayır.
Yok, öyle bir şey yok. Tamam.

Bu yadigar annesinden.

Anneniz de bilmiyordur belki.

İsterseniz bekleyin, konuşayım ben.

- Yok.
- Çağırayım arkadaşımı.

- Yok, yok.
- Dedektör getirsinler, baktıralım.

- Kesin emin oluruz diye söyledim.
- Alırım taşı. Sağ olun.

- Çok sağ olun.
- Siz koyun taşı.

Ben alayım, ben koyayım.
Oldu, koymadınız siz.

- Ben koydum.
- Bekleyin, ben size,

- ben size bir kartımı vereyim.
- İstemem.

- Tamam. Çok sağ olun. - Satmak isterseniz
- ben yardımcı olacağım. - Ararız.

- Evet, sağ olun.
- Ararız, ararız. Evet, sağ olun.

- Hayırlı siftahlar size.
- Sağ olun. İyi günler.

Sağ olasın.

Adam çalıntı malıntı dedi ya.

Kızım dedim ki tamam dedim,
bitti dedim bu iş.

Şu çantayı sarıl. Yapış.

Adam bir milyon diyor.

Zaten kesin daha fazla ediyor, bak.

Gözleri parladı çünkü.

Bak bu da bizi kazıklayacaktı ya.
Gelen geçen bizi kazıklasın.

Nasıl bir salak görünüyorsak artık.

Aşkım, boş ver şunu, git
ver şu pis adama geri.

Başımıza bela almayalım.

Ben şu an bile tırsıyorum ya.

Acaba takip eden filan
var mıdır? Yoktur değil mi?

Baktı benim işe ihtiyacım var.
Ben buna her türlü kandırırım, dedi.

Lan maşallah dediğimiz
üç gün yaşamıyor be Hilal.

Tabii, tabii, hemen sana para da verdi.

Böyle seni kandırmak için yok SSK falan.

Zaten bak ben buna
ne zaman kremle ilgili soru sorsam

o hep böyle konuyu değiştirdi.
Meğer bundanmış.

Ben sana zamanı geri sar,
geriye dön, dedim.

Aklına bir şey geliyor mu, dedim.

Varmış işte söyleyeceğin.

Bir de böyle para dolu bir zarf vardı.

Bu böyle koydu cebine gitti.
Sonra geldiğinde zarf yoktu.

Demek bu gümrükte birilerine para verdi.

Ya bak daha ne olsun Dilek ya.

Yok adam şöyle iyi, böyle vicdanlı.

Kim kime karşılıksız iyilik yapıyor ki
adam sana iyilik yapsın.

Bak hıyarım var diyene
elinde tuzluk koşuyorsun.

Ay niye gideyim ya, niye koşayım Hilal?

Ne yapsaydım? İş var dedi gittim.

Kıçımızda ayı bağırmıyor mu?

Ya tamam ben ona bir şey demiyorum da.

Ama yani sen de adamı
öyle bir dilinden düşürmedin ki.

Dedim herhalde bizim kız aşık oldu.

Yuh ama artık, yuh yani.

Ne yapacaksın şimdi?

Ne yapacağım? Arayacağım.

Bak, kim arıyor.

İti an, çomağı hazırla.

Alo, Dilek Hanım merhaba.

Bugün vaktiniz varsa
bana uğrayabilir misiniz?

Tabii Şadi Bey, geliyorum.

Tamam, bekliyorum.

Dinletiyor mu kız bu bizi?

Ay saçmalama Hilal, hadi topla kendini.

Tamam.

- Ha Sırrı?
- Ha, ne yapıyorsun? Geldi mi?

Ne olsun? İş güç.

Konuştun mu?

Konuştuk, konuştuk.

Konuştuk zaten.

- İyi tamam.
- Gelecek zaten bana.

İyi, ortadan kaybolmasın da.

Oğlum kadının yeri belli, yurdu belli.
Ne olacak, Allah Allah?

İyi, tamam o zaman. Konuşuruz sonra.

Yok, yok, sen söyle.

Beni almaya gelecek misiniz peki?

Gelsin Dilek Hanım.
Biz geliriz seni almaya. Şey yapma sen.

- Tamam.
- Tamam.

- Hadi.
- Hadi.

Hoş geldiniz Dilek Hanım. Buyurun.

Buyurun geçin lütfen.

Dinlenebildiniz mi?

- Pek değil.
- Niye?

Uyuyamadım.

Kahve?

- Yok istemem.
- Ben yaptım.

- Size yaptırmayacağım bu sefer.
- Yok, yok, istemem.

Sonra da Sırrı’yı hastaneye
götüreceğiz. Söz verdim adama.

Ben önce şu kreminizi vereyim de.

Açılmış bu.

- Siz mi açtınız?
- Hıhı.

Sebep?

Göz kremi diye düşündüğüm için.

İçinde pırlanta olacak hali yok ya.

Değil mi Şadi Bey?

Keşke bana sorsaydınız.

- Neyi?
- Açıp açamayacağınızı.

Valla ben Allah'ın kremi
diye düşündüğüm için.

Yani şeytanın aklına gelmez çünkü.

Allah'ın kremi değil Dilek Hanım.

Benim kremim.

Şimdi konuları her şeyden önce birbirinden

ayıralım, Dilek Hanımcığım.

Gel, oturun.

Lütfen.

Birinci konumuz, siz Dilek Hanım,

bana ait olan bir şeyi,
malı benden habersiz aldınız.

Sizin de bana söylemediğiniz
bir şeyler varmış Şadi Bey.

Ben size söylemem gereken
her şeyi söylediğimi düşünmüyorum.

Hatta söylemekte
geç kaldığınız bir şeyler diyelim.

Şimdi Dilek Hanımcım.

Ben size arabamı emanet etmişim.

Güvenmişim yani ama siz ne yaptınız?

İzin almadan, bana sormadan,

bana ait olan bir şeyi, kremimi aldınız.

Almak yetmiyormuş gibi,
bir de üstüne açtınız.

Ne güzel memleket.

Bütün mesele bu yani.
Benim kremi almam öyle mi?

Ya ben de size güvenmişim Şadi Bey.

Hem de nasıl güvenmişim biliyor musunuz?

Ne güzel işte, doğrusu da bu.

Nesi güzel? Ben çok üzüldüm.

Ne güzel iş buldum diye sevinmişim.

Ama meğer ben suç işlemişim.

Suç muç yok ortada.

Nasıl büyük büyük laflar bunlar ya?

Nasıl yok?

Dilek Hanım.

Siz bu kremi açmasaydınız

hiçbir şeyden haberiniz olmayacaktı.

Siz beni getirip götürdünüz.

Hepsi bu. Abartacak bir şey yok.

İyi ki almışım ben o kremi.

Vallahi iyi ki almışım.

Bu yaptığınızın bir adı var ama
efendilik bende kalsın, söylemeyeceğim.

Ben bu kremi almasaydım,
kremin içinden pırlanta çıkmasaydı,

siz de benim o kremi
alıp almadığımı anlamayacaktınız.

Fark etmez Dilek Hanımcığım.
Bunun adı hırsızlık.

Evet durumumuz eşit.

Nesi eşit pardon?

Ya doğru diyorsunuz ya,
eşit falan değil.

Ben şu an kiminle konuşuyorum?
Bir kaçakçıyla.

Hayır, sizin yüzünüzden
hapislerde çürüyebilirdim ben.

Alt tarafı kokusunu merak ettim, aldım.

Hayır, madem ben hırsızım,
çünkü onu demeye getirdiniz siz.

O zaman ben pırlantanızı
niye getireyim? Salak mıyım? Alın.

Buyurun burada.
Niye satmadım ki ben o pırlantayı?

Satmadım çünkü salağım ben.

Ay ne güzel ya.
Zeytinyağı gibi üste çıkmalar falan.

Bir tane dandirik kremi aldık diye.

Ayrıca zaten kim bilir bu ne?

Krem mi bu? Başka bir şey mi?

Orası da meçhul. Allah bilir.
Onu da göreceğiz.

Sakin olalım Dilek Hanım.

Sakin olalım.

Gereksiz heyecanlanıyorsunuz.
Heyecanlanacak bir şey yok.

Vallahi var Şadi Bey.

Ben sabaha kadar sakinleşmek
için Türk kahvesi içmişim.

Damarlarımda Türk kahvesi akıyor benim.

Ya bu zıkkım ne?

Bu pırlanta mı taş mı, uykusuz kalmışım.

"Ben nasıl bir adamın eline düştüm?

Ya başıma bir şey
gelseydi?" diye delirmişim.

Ya, iki tane çocuğum var benim.

İki tane.

- Ne haber Rıfkı?
- İyiyim. Siz nasılsınız?

İyiyiz. Her şey yolunda mı?

Yolunda.

Eyvallah.

- Tamam.
- Hadi kolay gelsin.

Lütfen oturun.
Bir şey söylemek istiyorum size.

- Oturdum Şadi Bey. Hadi söyleyin.
- Lütfen.

Anlaşıldı, biz anlaşamayacağız.

Yok, bu böyle olmayacak.

Size bir şey söylemek istiyorum.
Lütfen yanlış anlamayın.

Siz hali hazırda zaten
korsan taksicilik yapmıyor muydunuz?

Bana gelmiş martaval okuyorsunuz.

Siz de kusura bakmayın,
sütten çıkmış ak kaşık değilsiniz.

Tutturdunuz bir suç, bir ortaklık.
Yok öyle bir şey.

Varsa da mesuliyet benim.

Sizin değil, siz beni
getirip götürdünüz. Hepsi bu.

Siz benim SSK'lı şoförümsünüz. Bu kadar.

Laflara da bak, yapıyordum, evet.

Riskini de biliyordum.
Benim kendi kararımdı.

Ayol yakalanınca
alt tarafı arabamı aldılar.

Hapislerde çürüyeceğim
bir durum yoktu benim.

Artist artist konuşuyorsunuz benimle.

İyi, alın arabanızın anahtarını.

Ne haliniz varsa görün be.

Sevgili Dilek Hanım.

Ben bugün 50 tane şoför bulurum.

Ama siz, böyle bir iş
bulur musunuz, orası meçhul.

Çattık la.

Psikopat.

Ruh hastası.

Yani o kadar sakindi ki

ne bileyim sanki böyle
normal bir iş yapıyormuş,

pırlanta kaçırmıyormuş gibi.

İnsan kendinden şüphe ediyor.

Allah Allah, acaba
ben mi saçmalıyorum diye?

Kaşar işte.

Pişkin olmasa nasıl yapacak bu işleri?

Ama ben sana dedim aşkım, değil mi?

Bak kremi aldığını
görünce nasıl çirkefleşmiş.

Ben ne kadar güvendim bu adama ya?

Aklıma hiç kötü bir şey gelmedi.

Hayır bir düşün.
Bu adam sana niye iş versin?

Ay ben ne kadar malım ya değil mi?

Mal değilsin. Fakirsin fakir.

Evet. Fakirim.

Ay benim hesap yapmam lazım.

Şimdi, onu yatırsan bu kalacak.

Hadi elektriği mecbur ödeyeceğiz.

Telefonu da öyle, okula iki bin vereceğiz.

Zaten sonra da
kredi kartı taksiti gelecek.

Ve hesabımda sadece sekiz bin lira var.

Hay Allah'ın cezası,
ay vazgeçtim, yapmayacağım.

Aşkım, bakma bakma, boş ver.

- Koy şu telefonu şuraya.
- Ay beynim çatlıyor.

Git uyu biraz, dinlen evde.

Ay.

Ne uyuması ya?
Daha avukata gideceğim.

- Hadi ben gittim.
- Görüşürüz.

- Kolay gelsin.
- Sana da aşkım.

Bazen fikir değiştirme
durumları olabiliyor.

Eşiniz de avukatına
"Ben çözeceğim bu durumu." demiş.

O yüzden bir daha sormak istedim ama...

O desin. Der o öyle. Bize ne?

Ben fikrimi değiştirmedim.
Ben boşanacağım.

Ama şimdi o avantajın
kendisinde olduğunu da biliyor.

Yuvayı terk eden her zaman
dezavantajlı pozisyonda, bunu konuşmuştuk.

Ben zaten hayatımda avantajlı
bir durumda olduğumu hatırlamıyorum.

Fark etmez.

Aslında uzlaşma yoluna gitseniz.

Biz sizi anlaşmalı boşasak.

Hem uzamasa,

hem maddi manevi zor bir süreç.

Serap Hanım, evli kalmak kadar zor olamaz.

Ben anlatabiliyor muyum size?

Peki.

O zaman, bu evin eşyalarını
tamamlayabildiniz mi?

Çocuk odası.

Bunlar önemli mahkeme için.
Pedagog gönderebilirler.

Yok ama alacağım.

Ya işte elime para geçtikçe.

Bu arada korsan taksicilik yaptığınızı da

mahkemeye iş olarak
beyan edemeyiz, söylemiştim size.

Korsanı bıraktım zaten.

Öyle mi?

Şimdi var mı iş?

Bakıyorum işte.

Yani şu anda SSK'lı bir iş
olması bizim için çok avantajlı olur.

Üç kuruş da kazansanız
SSK'lı olması öncelik.

SSK. Tamam.

Ben SSK'yı halledeceğim.

Tamam.

O zaman,

yani kusura bakmayın
bunu da sormak zorundayım.

Ben ödeme alabilecek miyim sizden?
Yani almam lazım.

Ben halledeceğim.

Siz bana biraz zaman verin,
haber ederim olur mu?

Ben size zaman vermesine veririm ama

işlemleri başlatmak
için de önden biraz almam lazım.

Anladım.

Bu hafta hallederim.
Kaç lira işinizi görür?

Yetmiş işimizi görür.

Yetmiş bulamam.

Siz kaç bulabilirsiniz?

Kırk?

O zaman Cuma'ya kadar kırk diyelim,

sonra konuşalım, olur mu?

Olur.

Teşekkür ederim.

Rica ederim.

- Görüşürüz.
- Görüşürüz.

Naber?

İyi.

Dün neredeydin ya, madem araban serviste?

İşim vardı.

Ha, işin vardı.

Çocuk da zırıl zırıl ağladı.

Annem nerede de nerede?
Annem nerede de nerede?

Durduramadık yani, oynayamadı da.
Konsantre olamadı çocuk, ne yapsın.

İyi sen vardın işte,
babalık yaptın ne güzel.

Sana da değişiklik olmuştur.

Hop.

Gel buraya gel.

Gel, gel.

Ceren.

Ne yaptın kız?

Babasının balı.

- İyi misin?
- Özgür naber?

İyidir baba.

O zaman hep birlikte bir yemek yiyelim mi?

Yaşasın! Hamburger.

Olur hamburger. Hadi.

İyi misin?

- Ne surat böyle beş karış?
- İyidir işte.

Yine Ceren'e baktım.

Beyefendi siparişiniz hazır.

Ne iyi oldu be şöyle.

Ailece yemeğe geldik.

Değil mi, geldik şurada,
Sohbet muhabbet beraber.

Ben de evde yalnızım ya,
böyle hiç iştahım yok.

Böyle iyi oldu.

Anne sen niye yemiyorsun?

Bilmem oğlum, canım istemedi.

Döşeyeyim mi? Anneninki.

Yemeyeceksin değil mi? Eminsin, kesin.

- Kesin.
- Yemeyecek misin?

Ver, boşa gitmesin.

Yemeyenin malını yerler Özgür.

Al bakalım şöyle.

Evet.

Dilekcim.

Bir tane bomba ustasıyla tanıştım.

Tamam mı? Bak herif işinde çok iyi ama.

Bayağı iyi yani.

Çok üst yani.

Bombacı açıyoruz.

Ne oldu ya?

Ne?

Bombacı. İzmir bomba, bilmiyor musun?

Yoo.

Kız nasıl bilmiyorsun ya?

Metrelerce sıra var, dükkanlar acayip.

Çok tuttu iş.

Herkes o işe giriyor.

Herif de bana dedi ki,
"Ben" dedi, "seninle varım." dedi.

Neye varmış Ahmet?

Kız anlamıyor musun?
Bombacı açacağız işte.

Adamla ortağız.

Para?

Para.

Hı.

Ben diyorum ki...

Şimdi şey yaparız.

Şey diyorum, ne?

Şimdi

bizim arabayı satarız, tamam mı?

Ben sana sonra daha iyisini alırım.
Daha üst segment.

Veya daha üst model, tamam mı?

Benim bu herifi kaçırmamam lazım.
Herif çok iyi.

Ahmet.

Unut o arabayı.

Çocukların yanında da yapma şunu.

Ya seninle en sevmediğim huyun bu.

Bir dinle, bir şey anlatıyorum ya.

Paranın peşindeyim ya. Ne?

Ay! İçim, içim şişti.

Ya hemen kestirip atma.
Şu huyun da beni deli ediyor.

Ay, çocuklar bitirdiniz mi?

Doyduysanız gidelim.

Babanızın bomba gibi haberlerini
dinledik. Gidelim, diyorum.

Ya anne gitmesek?

Kızım, başım çok ağrıyor.

Bak sen bir düşün. Tamam mı?
Sen bir düşün.

Para kazanacağız diyorum.
İyi para var diyorum bu işte.

Dur, dur, ben veririm.

Bu ne ya?

Dört hamburger.

Hamburger yani bu kadar oldu mu ya?

Sen şunun üstünü
bir şey yapsana, tamamlasana.

Bu kadar oldu mu hamburger ya?

Sen tamamlasana.

Şey yaparım ben, hallederim sonra.

Tamam.

Bombacı diye diye, gördük bombacıyı.

Işığı aç oğlum.

Dondurma da yeseydik keşke.

- Gel bakalım, gel Minnoş.
- Evet ya keşke yeseydik.

Çıkar üstünü, pijamalarını giy, doğru.
Dişlerini fırçala güzelce.

- Ben geleceğim.
- Tamam anne.

Tamam anne, tamam anne.

Sen babama çok mu gıcık oluyorsun?

Özgür, başım çatlıyor oğlum.
Sonra konuşalım.

Ya evet ya da hayır de.

Evet.

Çünkü çok sorumsuz.

Aynen. Sen biliyorsun işte.

Tamam da anne böyle daha iyi olmadı.
Kabul et ya.

Daha da beter bir huzursuzluk oluyor.

Biz hiç mutlu değiliz.
Sen daha iyi olacak demiştin.

Tamam oğlum ama işte yani
her şey bir anda olmuyor.

Bir şey diyeceğim ama sakın kızma.

Söyle.

Ben babam için üzülüyorum.

O da üzülün diye zaten yapıyor oğlum.

Yani amacına ulaşıyor.

Ya anne hemen öyle deme, ona da yazık.

Ya bize yazık değil mi?

Yani ben kendimi size acındırmıyorum diye

siz beni iyi zannediyorsunuz değil mi?

Yo ama sen daha güçlüsün, o değil.

Yani ona da sahip çıksan diyecektim.

İstemiyorum ama.

Hiç istemiyorum Özgür.

Benim bir tane sorumluluğum var.

O da çocuklarıma sahip çıkmak.

Babanız benim çocuğum değil.

Ben bugün hesap gelince

onun ödeyemeyeceğini
biliyordum da aslında işte.

Ben de biliyordum

ama dedim,
yani belki bize bir sürpriz yapar.

Ya gel, sana bir sarılayım ben.

Anne, geleyim de koltuk mu çöksün ya?

Ya çökerse çöksün be.

Aman.

Koltuğa gelene kadar
totoyla buraları devirdin.

- Koca deve.
- Tamam anne, tamam dur yapma ya.

Hadi git dişleri fırçala.

- Hadi, güzelce.
- Tamam.

Tam olarak dediğinizi anlamadım.

Yani iki ay bekleyeceğiz,

ondan sonra sizden
arabayı teslim alacağız. Öyle mi?

Evet, ben ruhsatı bırakırım.
Zaten getirdim fotokopiyi.

Ya olur mu öyle şey?

Siz önce bir arabayı kurtarın.
Ondan sonra biz teslim alırız.

Bir para ödeniyordu değil mi
kurtarmak için? Ne kadardı?

Otuz dediler.

Otu bini ödeyin.

Ondan sonra biz hemen teslim alalım.

İyi de zaten benim araba.
İki ay sonra sizin olacak.

Yani idare edemez misiniz?

Yok ablacığım, biz girmiyoruz o işlere.

Hafta sonu eleman açığım var.
Gel başla istersen.

Yok hafta sonu kurtarmaz beni.
SSK ne zaman yapacaksın?

En az üç ay sonra.

Ooo üç ay ne?

Bana hemen SSK lazım.

Oo, sen de hiçbir şey beğenmiyorsun ha.

- 650.
- Ne?

Ay o kadar param yok.

Deterjanı çıkarsana.

Üç yüz.

12 bin mi? Delirmiş mi bunlar?
Kafayı mı yemiş bunlar ya?

- Ne oldu?
- Ay ben delireceğim.

Yok, ben vallahi kendimi
öldüreceğim, kurtulacağım.

- Ne oldu?
- 12 bin lira elektrik faturası gelir mi?

- Yuh ya!
- Ne?

Ay yok. Ay yok, tamam.
Ben kapatıyorum dükkânı.

Vallahi ben daha fazla uğraşamayacağım.

Ay saçmalama. Yok, niye kapatıyorsun?

Bu dükkânın bana ne faydası var ya?

En azından aç otururum.
Aç otururum, borcum olmaz.

Ya it gibi çalışıyorum Dilek,
görüyorsun ya. Ben daha ne yapayım ya?

Tamam. Gel canımın içi, halledeceğiz.

Yani, valla ben her ay bir krediyi
kapatmak için diğer krediyi çekiyorum ya.

Yeter ya. Ben böyle hayatın

ağzına sıçarım.

Haklısın.

Ben şu telefona bir bakayım mı
bir tanem? Çok çaldı.

Alo.

Evet, yoldayım.
Geliyorum. Tamam, tamam, tamam.

Ben veli toplantısını unuttum.

Halledeceğiz, halledeceğiz bir tanem.
Ben buradayım. Tamam mı?

Özür dilerim.

- Merhaba hocam.
- İyi günler hocam.

- Teşekkür ederiz.
- İyi günler. Hoşça kalın.

Yetiştim ben.

- Hocam, kusura bakmayın. Çıkmış aklımdan.
- Kolay gelsin hocam.

İyi günler.

Ceren de son günlerde kaç kere geç kaldı.

Siz bırakmıyorsunuz galiba artık.

Yok, araba bozulduğundan…

Dilek Hanım, çocuk zaten
okula gelmek istemiyor.

Yani sürekli ne zaman teneffüs olacak,
ne zaman eve gideceğim diye soruyor.

Geç kalınca hepten dağılıyor.

Yani, doğru haklısınız.

Boşanma süreçleri zor oluyor, biliyorum.
Yani hırpalanıyor çocuklar.

Yani işte, geçecek diye düşünüyorum.

En son babası bıraktığında
karnı açtı çocuğun Dilek Hanım.

Yani babası…

Derslerle öyle çok ilgili değildi ama

yani kadar da ilgisiz
değildi, anlatabiliyor muyum?

Evet.

Bir pedagoga götürseniz iyi olur bence.

Çocuk konuşsun, anlatsın.

Sıkışmış.

Haliyle ne yapacağını bilemiyor.

Bizler kendimizi korumayı biliyoruz.

Çocuk bunlar.

Anne babaların aralarında kalıyorlar hep.

Sürekli gördüğümüz şey.

Tamam.

Ben bir pedagog bulurum.

Maddi durumumu bir toparlayayım.

Tamam. Teşekkür ederim.

Rica ederim. İyi günler.

Hadi be, hadi be.

- Olmadı.
- Sağlık olsun. Takma kafana.

Dilek.

Niye bakmıyorsun sen telefonlarıma?

Üff! Ne oldu?

Arabayı bağlatmışsın.

Servise çektim falan diye
niye yalan atıyorsun bana?

Eee Ahmet.

Gördün mü?
Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar işte.

Bunu söylemeye mi geldin?

Vay sen ne büyüksün, deyip ayağına mı kapanayım? Ne istiyorsun?
Yo "Burnunun dikine gittin. Gördün mü olanları?" demek istiyorum canım.

Neyi göreceğim ya ben? Ha?

Çalıştım, paramı kazandım.
Çocukların karnına doyurdum.

Senin de aylarca beş kuruş kazanmadan
tatil köyünde gibi takılman o sayede oldu.

Alırım arabamı geri.
Yine çalışırım. Yine kazanırım.

Dilek, sen niye böyle havalara giriyorsun?

Araban da gitti,
şimdi para kazanamayacaksın.

Nasıl ödeyeceksin o evin kirasını?

Kızım, bizim çok fazla
bir derdimiz yok ya.

Yok yani, bizim iki tane
gül gibi çocuğumuz var.

Düzelteceğim.

Dilek, bana bak, ben düzelteceğim.

Ben seni çok özledim kızım, gel buraya.

- Bak, gel.
- Ahmet!

Bitti mi söyleyeceklerin?

Senin burnunu çok
kötü sürteceğim biliyor musun?

Çok kötü sürteceğim burnunu.

Oturmayacak mısınız?

Şadi Bey.

Ben karar verdim.

Ben sizin şoförünüz olacağım.

Yani benim bu
SSK’lı işe çok ihtiyacım var.

Allah Allah.

Yani tabii yerime birini almadıysanız.

Yok.

Yerinize henüz kimseyi almadık.

Ama sizi yeniden işe alsam mı
almasam mı bilemedim şimdi.

Niye?

Dilek Hanımcığım, nasıl desem?

Biraz fazla duygusalsınız.

Biraz yoruyor.

İyi de yani, niye duygusal olmayayım ki?

Ben size güvendim çok.

- Hani ne kadar şey bir adam, dedim ben.
- Ne bir adam?

Yani şey işte,
yani ben kendimi güvende hissettim.

Siz bana yardım edince hani,

önemli ben, kendimi…
Ama baktım umurunuzda değilmişim.

Dilek Hanımcığım,

ben burada hiç kimseyi,
ne sizi ne bir başkasını

- bedavaya...
- Zaten onu anladım, o yüzden geldim.

Bu bir iş. Benim işe ihtiyacım var.

Siz benim patronumsunuz. Tamam, o kadar.

Bu kadar basit aslında.

Evet.

Ama

Şadi Bey.

Madem ben artık sizin sadece
şoförünüz olmadığımı biliyorum

ve bu işe bulaşıyorum,

o zaman daha çok para almam lazım.

Yani bu benim hakkım diye düşünüyorum.

Tamamen duygusal diyorsun.

Haksız mıyım?

Hızlısınız diyelim.

Yani kaç milyonluk
pırlanta götürdük sizinle.

- Dilek Hanım.
- Orada benim de payım olmasın mı yani?

Bırakın bunları da
şimdi siz bana söyleyin.

Siz tam olarak ne istiyorsunuz?

Ben daha çok para kazanmak istiyorum.

Dilek Hanım, Dilek Hanım.

Bu işin düsturu da
desturu da şudur Dilek Hanım.

Yüzde beş, yüzde on.

Hem bizde hem dünyada.

Genel olarak.

Tamam, yüzde on iyi bence.

Ama benim için iyi değil.

Riski siz alırsanız,
siz tek başına getirirseniz öyle.

Şöyle diyelim,
fazla da söze gerek yok.

Elli bin.

Dur sakin.

Her gidişte.

Kızım sen bu işi
çocuk oyuncağı mı sanıyorsun?

Bu korsana benzemez ha.

Bak, bunalımdasın.
Anlıyorum, parasızsın.

Ama aşkım, bak sonra
çok pişman olacaksın.

Ya ne yapayım, ne yapayım?

Korkarak bir yere varılmıyor.

Ondan kork bundan kork, bıktım ya.

Hayır "Ben adamın şoförüyüm.
Bilmiyordum." derim.

"Kandırdı beni." derim. Bir şey olmaz.

Bok olmaz.

Adam seni kandırdı,
o kadar kazık attı sana.

Hâlâ adamın söylediklerine inanıyorsun.

O öyle diyecek tabii. Ne diyecek?

Tamam işte.
Durumu toplar, sonra bırakırım.

Ya 50 bin lira kazanacağım. 50 bin lira.

Maaş harici.

Ben ne desem de
seni vazgeçirebilsem acaba?

Ay valla ben verdim kararımı.
Kafam rahat. Vazgeçmeyeceğim.

Göreceğim ben senin o kafanın rahatlığını.

Yemin ediyorum bak
bugünleri mumla ararsın.

Aşkım.

Başka bir yol buluruz ha?
Başka iş buluruz.

Onunla da ancak evin kirasını öderim.
Sonra kıçım yine açıkta kalır.

Ya yine kredi kartı borcu olacak.

Yine çocuğa ayakkabı almak için
babamdan para dileneceğim.

Ya deterjan alamadım ulan bugün.

Deterjan. Yeter.

Para lazım.

İyi tamam.

Ne diyeyim?

Bak ben sana bir şey söyleyeyim mi Hilal?

Madem hayat benim istediğim gibi olmuyor,

ben niye onun istediği gibi oluyorum?

Bak şu laflara bak ya.

Hiç dokunma. Hiç dokunma.

Şadi Bey, Kapıkule
üç saat on beş dakika diyor.

Yok, bugün Aziziye'den geçeceğiz.

Ha öyle mi? Yazayım.

Aziziye.

Bu da üç saat üç dakika diyor.

- Güzel.
- Neden oradan gidiyoruz?

Daha küçük, daha iyi, daha sempatik.

Depoya gidiyoruz değil mi?

Bugün otele gideceğiz.

Bugün götürüyoruz, getirmiyoruz.

Anlamadım.

Şöyle anlatayım.

Bugün kremleri teslim ediyoruz.

Teslim alma bilahare.

- Çıkalım mı yola?
- Çıkalım.

Hadi bismillah.

Gidiyorum ben.

Tamamdır. Gelir birazdan.

Ay pasaportta gördüm.
25 Mart'ta mı doğdunuz?

Benim mi? Evet.

Benim kızım da 25 Mart.

- Öyle mi?
- Evet.

Beraber kutlarız artık.

- Ay, Koç burcusunuz yani.
- Koç.

Benim kızım sırf inat Şadi Bey.
Siz de öyle misiniz?

Bence inat kötü bir şey değil.
Doğru kanalize ederseniz.

Sonuna kadar gidiyorsun işte.

Bir de bana sorun.

Yani bir şeyi tutturdun mu şantaj, tehdit,

illa dediği olacak.

Kaç yaşında?

Sekize basacak.

- Allah bağışlasın.
- Sağ olun.

Eyvallah. Sağ olun.

Hayırlı vazifeler.

- Siz böyle önde mi oturacaksınız?
- Geçerim ben, geçerim sonra.

Tamam.

Söyle. Geçiyoruz, kapıdayız. Söyle.

Ne?

Kesin mi?

Lan geri zekalı, bu şimdi mi söylenir?

Kapat, kapat.

Senin yapacağın işin.

Ne olmuş?

Bizim anlaştığımız eleman yokmuş.
Hastaymış, başkası varmış.

Ne demek bu şimdi?

Yani geçemeyiz demek.

Ne?